https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Nasuh Durmaz


Uluslararası hukuk ve ekonomi açısından ülkemizdeki Suriyeliler

Uluslararası hukuk ve ekonomi açısından ülkemizdeki Suriyeliler


Yazıma, Ülkemizde bulunan Suriyeli ve Afgan sığınmacılar la ilgili endişe ve rahatsızlığımın her geçen gün arttığını, fakat mümkün olduğunca objektif olmaya çalışacağımı belirterek başlamak istiyorum.

Ayrıca sitemizde bu konuda daha önce yayınlanmış olan  "Nasreddin hocanın filleri ve sığınmacılar sorunu ile sosyal ve güvenlik açısından Suriyeliler "başlığında İKİ yazımız olduğunu ve bu günkü yazımızda konuyu "Uluslararası hukuk ve EKONOMİK açıdan inceleyeceğimizi bilmenizi istiyorum.

Ülkemizde bulunan Suriyelilerin Uluslararası hukuka göre mevcut statülerini Uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını Prof. Dr. Ersan Şen'in tanımlamasıyla ortaya koyarak başlamak istiyorum.

Prof. Dr. Ersan Şen;  Ülkemizde bulunan Suriyelilerin; Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 1994 yılında yaptığı tanımına göre, kitlesel akım durumlarında, uluslararası korumaya ihtiyaç duyduğu kabul edilen insan veya gruplara sığınma sağlamak için, en azından başlangıçta, bireysel MÜLTECİ STATÜSÜ VERMEKSİZİN başvurulan "GEÇİCİ KORUMA "statüsünde olduğunu belirtmektedir.

Geçici koruma; temel insan haklarına saygılı olmayı içermektedir, ancak bu koruma aracı, kısa süreli ve göçün ilk aşamasında sunulan acil bir koruma yöntemi olması nedeniyle,

1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Protokolü uyarınca iltica hakkı verilen mültecilere tanınacak olan korumadan daha sınırlı haklar ve ayrıcalıklar sağlamaktadır.

Uluslararası hukuk ta yer alan bu tanıma göre Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan Suriyeliler “mülteci” değildir.

Bu kişiler, geçici koruma altında olup, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile Geçici Koruma Yönetmeliğine tabidirler.

Geçici koruma statüsüne sahip olan Suriyelilerin çalışmaları mümkündür ve çalışmalarına ilişkin usul ve esaslar, Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair

Yönetmelik’te düzenlenmiştir.

Konuya ekonomik açıdan baktığımızda, çift yönlü bir resim ortaya çıkmaktadır.

Suriyeli sığınmacılara yapılan yardımlar, kiraların yükselmesi, işsizlik oranının artması gibi argümanlar üzerinden Türkiye ekonomisinin olumsuz etkilendiği öne sürülebilir.

Ancak bu olumsuzluklara karşılık Suriyelilerin farklı yönden Türkiye ekonomisine katkı sunduğu da söylenebilir.

Şöyle ki her şeyden önce Suriyeliler, küçük çaplı da olsa, açtıkları işletmeler ile ekonomiye artı katkı vermektedirler. Suriyelilerin işgücü piyasasına girmeleri, yerel çalışanlar ile Suriyeliler arasında iş fırsatlarının ellerinden alındığı gerekçesiyle bir çekişme yaşanmaktadır.

Suriyeli zenginlerin büyük çoğunluğunun Avrupa ülkelerine gittikleri söylenmektedir.

Bu nedenle ülkemizde hep fakir, gariban ve yardıma muhtaç Suriyelilerin kaldığı gözlenmektedir.

Ancak ulaşabildiğimiz son kayıtlara göre ticaret odalarına kayıtlı Suriyeli sayısına bakıldığında aslında bu potansiyeli gözden kaçırdığımızı anlayabiliriz.

Zira Suriye'de savaş başlamadan önce 2011 yılında Gaziantep Ticaret Odasına kayıtlı 12 Suriyeli firma varken, bu sayı 2014’te 347, 2015’te 571, 2016’da ise 738’e ulaştığı görülmektedir. 

Üstelik mahalle bakkalı tarzındaki küçük esnaf, bu sayıya dâhil değildir.

Dolayısıyla Suriyeliler, işçi olarak çalıştıkları gibi iş hayatına atılarak şirketler kurmaya devam ettiği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, Suriyeli firmaların piyasaya katacağı potansiyel gözden kaçırılmamalıdır.

Bu bilgilere ilaveten, Gaziantep başta olmak üzere, sınır illerinin çoğunda işgücü açığını kapattığı da bir gerçektir.

Ayrıca Suriye'den çok sayıda yatırımcı, sermayelerini Türkiye'ye taşıdığı ve Gaziantep’te faaliyet gösteren Suriyeli firma sayısının iç savaş öncesinde 60 iken 2014'te 209'a, Mersin'de ise 2009'da 25 iken 2014'te 279'a yükseldiği görülmektedir.

 

Ayrıca Suriyeli tüccarların Türk mallarını, kendi iş bağlantıları üzerinden Ortadoğu pazarına ulaştırmaları nedeniyle son iki yılda salgının ortaya çıkardığı ekonomik krizin sınır illerinde yarattığı olumsuz etkinin azalmasını sağladığı görülmektedir.

Sosyal hayata entegre olmaya çalışan her mültecinin karşısındaki en büyük engel, çalışma izninin olmayışıydı. 2016’da yasal olarak çalışma izni almaya başlasalar da bunun tam olarak uygulanabilmesi halâ tam olarak sağlanabilmiş değildir.

Zira Suriyelilerin yakın zamana kadar yasal olarak çalışmaları tam olarak mümkün olmadığından Onlar da düşük ücretlerle ve herhangi bir sosyal güvenceleri olmaksızın yasadışı yollarla çalışmak zorunda kalmaktadırlar.

Bu gidişle bu yasa dışı durumun uzun bir süre daha böyle devam edeceği anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla bu durum, Suriyeli sığınmacıları sömürüye açık bir hale getirmekte ve bizim kendi iş gücü piyasamızı da altüst etmekte ve yasadışı işçilerin artmasıyla azalan ücretler nedeniyle, Suriyeli mültecilerin hedef alınması riski de ortaya çıkmaktadır.

2014 yılında Gaziantep’te daha sonra Konya'da ve 2021 yılında Ankara’da çeşitli nedenlerle Suriyeliler hedef haline geldi ve bazı bölgelerde Suriyelilere yönelik saldırıların olması bu ve benzeri nedenlerin sonucu olduğu düşünülmektedir.

Bu tür olayların görünürde sosyal olaylardan kaynaklandığı düşünülse de, temel neden ekonomik sorunların olduğu bir gerçektir.

Bu olası ekonomik ve iş kavgasının önümüzdeki dönemlerde Suriyeli ve Afganlar arasında yaşanması halinde konunun daha da tehlikeli bir hale gelmesi sığınmacılar sorununu daha da içinden çıkılmaz hale getireceği dikkate alınmalıdır diye düşünüyorum.

Takdir ve yorum sizin.