https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


Sarıkamış

106.Yıldönümünde Sarıkamış Harekâtını Yeniden Yazmak


Birinci Dünya Savaşı başında Osmanlı Devleti’nin ilk cephesi, doğuda Ruslara karşı açılan cephedir. Bu cephede, 1914 Kasım ayı içinde vuku bulan Köprüköy ve Azap Muharebeleri ilk sıcak çatışmalardır.
 
22 Aralık 1914 – 18 Ocak 1915 tarihleri arasında gerçekleşen ve adına Sarıkamış Harekâtı denilen kuşatma harekatı  hiç kuşkusuz Türk harp tarihinin en elemli ve kederli olaylarından birisidir. Ancak Sarıkamış harekatıyla ilgili doğru bilinenler kadar çarpıtılan ve gizlenen gerçeklerin de olduğu bir hakikattir. Bu yüzden Sarıkamış harekatı sadece Sarıkamışta olup biten olayların ışığında yeniden yazılmalı ve bu mühim tarihi hadise Türk harp tarihindeki yerini siyasi çarpıtmalardan arındırılarak almalılıdır.
 
Sarıkamış Harekâtı aradan geçen 106 sene sonunda dahi bilhassa son on beş yıldır artan bir ilgi dolayısıyla üzerinde çokça konuşulan, tartışılan ve maalesef kamuoyunda genel olarak yanlış bilinen tarihi bir olaydır. Bu yanlışlığın oluşmasında olaya  umumiyetle harp tarihi açısından  çok siyasi mülahazalarla yaklaşılmasının etkisi büyüktür.
 
Kara bahtlı Sarıkamış Harekâtı’nın tarihe mal oluşu da talihsizliklerle doludur. Harekâtın hemen sonrasında uygulanan sansürle, üstü kapatılarak unutturulmaya çalışan facia; 1920’den sonra ise siyasi çekişme ve mücadelelerde propaganda malzemesi olarak kullanılarak etkileri bugüne kadar ulaşan bazı yanlış ve mübalağalı anlatımlarla , Sarıkamış’ta aslında ne olduğu saklanmış, yanlı, öznel yaklaşımlar öne çıkmıştır.
 
Sarıkamış Harekâtı anlatılırken konu umumiyetle Enver Paşa odaklı ele alınır ki bunun temelinde Milli Mücadele dönemindeki siyasi çekişmeler, nüfuz ve iktidar mücadeleleri yatmaktadır.
 
Sarıkamış bir felaketle neticelendikten sonra bu planın hazırlanıp uygulanmasında en önemli figür ve etken olan Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa, daha harbin başında 3. Ordu gibi elde bulunan en iyi yetişmiş ve en güçlü orduyu neredeyse saf dışı bırakan hadiseyi örtmek ve bunu kamuoyundan gizlemek yolunu seçmiştir. Hemen sıkı bir sansür uygulanmış , genelkurmayın cephelerdeki resmi tebliğleri haricinde, savaşın gidişatı, cephelerdeki durumla alakalı haberler basında çıkmamıştır. Zaten Sarıkamış’tan bir ay sonra İtilaf Devletleri donanmasının Çanakkale Boğazı’nı zorlayarak başkent İstanbul’u tehdit etmeleri üzerine bütün dikkatler Çanakkale’ye çevrildiğinden, Sarıkamış’ta yaşananları kimse hatırına bile getirmez olmuştu. Sarıkamış’ta kazanılan zafer ve bir kolordunun esir alındığına dair Rus basınında çıkıp Avrupa gazetelerinde iktibas edilen Sarıkamış felaketiyle ilgili haberler ise resmi ağızdan yalanlanmıştır.
 
Sarıkamış’ta yaşananların yeniden ortaya çıkarılıp, üzerinde yazılıp tartışılmaya başlanması 1921’den sonra olmuştur. 1921 Ekim ayında, Sarıkamış Harekâtı’na 9. Kolordu’nun Kurmay Başkanı unvanıyla katılmış olan Köprülülü Şerif (İlden), Sarıkamış hatıralarını Akşam gazetesinde tefrika etmeye başlamıştı. Şerif Bey’in bir yıl sonra kitap haline de getirilen bu hatıratı, Sarıkamış Harekâtı üzerine yazılmış ilk kitap olması yanında; edebi üslubu, akıcı anlatımı sayesinde çok tutulmuş daha sonra yazılan kitaplara kaynak teşkil etmiştir. Şerif Bey bu hatıratında Sarıkamış felaketinin müsebbibi olarak gördüğü Hafız Hakkı Paşa ve bilhassa Enver Paşa’yı yerden yere vurmuş, tahkir edici bir lisanla eleştirmiştir. O tarihte Hafız Hakkı altı sene önce vefat etmiş, Enver Paşa ise Mondros Mütarekesi akabinde İttihat ve Terakki ileri gelenleriyle birlikte yurtdışına çıkmış olduklarından Türkiye’de bulunmuyordu.
 
Berlin’den Moskova’ya oradan da Batum’a gelen Enver Paşa, 1921 yılı içinde Anadolu’ya geçme teşebbüsünde bulunmuştu. Hatta Ankara ve Trabzon’daki bazı İttihatçılarla mektuplaşarak geçişin altyapısı hazırlanmaktaydı. İşte bu hazırlıklardan haberdar olan doğu cephesi komutanı Kâzım Karabekir Paşa, bu teşebbüsleri engelleyip iştirakçilerden bazılarını tutuklatıp bazı mülki ve askeri görevlilerin de yerlerini değiştirerek tedbirler aldığı gibi; Ankara’da bulunan Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile T.B.M.M Reisi Mustafa Kemal Paşa’yı durumdan haberdar etmişti. Kâzım Karabekir Paşa, Enver Paşanın Anadolu’ya geçişine mani olmak için onun şahsına hücum edilerek halk nezdindeki itibarının ve etkisinin yok edilmesi gerektiğini, bunun için de basın yoluyla aleyhinde bir kampanya başlatılması gerektiğini tavsiye etmişti. Ankara’dan ona yazılan Mustafa Kemal imzalı cevabî telgrafta, önerilerin uygun bulunduğu ve kampanyanın başlatıldığı bildirilmişti.
 
Hakikaten de Ankara’da Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, Sarıkamış’ta da Kâzım Karabekir’in çıkardığı Varlık Gazetesi, Enver Paşa aleyhine kampanya başlatarak birtakım düzmece haberler ve yorumlar neşretmeye başladılar. Bunlar arasında Enver Paşanın Almanlardan para alarak devleti savaşa soktuğu ve memleketi harabeye çevirerek kaçıp gittiği, şimdi de Ruslardan para alarak Bolşevik olduğu, dinden çıktığı, Bolşevik ordusuyla Anadolu’ya girip kadınları erkeklerle birlikte açık gezdireceği vs. haberler yayıldı.
 
Bütün bunların yanında Enver Paşa’ya vurmak için, bu yazının konusunu içeren Sarıkamış’ta yaşanan facia da yeniden ısıtılıp ortaya çıkarıldı. Şerif Bey’in hatıratını kaleme alış zamanlaması da bu kampanya dâhilindeydi. Kaderin bir cilvesi olarak, bugün bile dile getirilen “Sarıkamış’ta 90 bin asker düşmana kurşun atamadan donarak şehit oldu” sözü Sarıkamış’ta çıkan bir gazete yoluyla yayıldı.
 
Enver Paşa Sakarya Muharebesi’nin neticesini Batum’da bekledi. Şayet Yunan ordusu muharebeyi kazanıp Ankara üzerine yürüseydi, Enver bir kurtarıcı gibi Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’nin başına geçmeyi düşünüyordu. Ancak Sakarya’da Türk ordusu zafer kazanıp Mustafa Kemal’in itibarı artıp yeri sağlamlaşınca Enver Paşa Anadolu’ya geçmekten vazgeçerek Türkistan’a gitmiş ve aradan bir sene geçmeden Ruslarla girdiği bir çatışmada şehit olmuştu.
 
Enver Paşa’ya karşı o tarihte yürütülen kampanya mevcut durum ve şartlar gereği yapılması gereken bir hareket olduğu açık bir gerçektir.  Nitekim Kâzım Karabekir, Balkan Savaşı sonrası bir suçlamadan dolayı divan-ı harpçe hakkında verilen; “ordudan atılarak memleketten ihracına” ilişkin kararı Enver Paşa’nın yırtıp atması sayesinde askerlik hayatının devam ettiğini ve bu sayede Milli Mücadele’de vatana hizmet edebildiğini itiraf ettikten ve ona karşı olan sevgi ve hürmetini muhafaza ettiğini belirttikten sonra, Enver Paşa’nın memlekete girmesinin doğuracağı olumsuz sonuçları, çıkabilecek bir iç çatışmanın Milli Mücadele’yi akamete uğratmak ihtimalini düşünerek ona karşı tavır almakta tereddüt etmemiştir 
 
Ancak aradan geçen yüz yıla yakın bir süre sonra 1920’li yıllarda Milli Mücadele’nin buhranlı bir döneminde siyaseten söylenmiş sözlerin, yapılan propagandanın hiç değiştirilmeden bugün de anlatılması tarihî gerçekçilik açısından sakattır. Bu yüzdendir ki Sarıkamış harekatı tarihi delilleriyle yeniden yazılmalı, sebep ve sonuçları tarihi hakikatler ışığında yeniden yorumlanmalıdır.

Başta Enver Paşa olmak üzere harekâtı planlayanlar şüphesiz üzerinde harekât yapılacak arazinin zorluklarını biliyordu. Harekât planı iklim ve arazi zorluklarına rağmen uygulanabilirliği yüksek bir plandı. Ancak 2-3 bin metre yükseklikteki dağ geçitlerinde ne zaman neyle karşılaşılacağı önceden bilinemezdi.

 Bunun için fevkalade iklim ve arazi zorluklarıyla karşılaşıldığında tatbik edilecek yedek bir plana ihtiyaç vardı. Maalesef iklim ve arazi zorlukları yeterince dikkate alınmadığı gibi, yedek bir plan da yapılmamıştı. Her halükârda harekâtı devam ettirme kararı verilmek suretiyle, birliklere yerine getirilmesi çok zor hedefler gösterilmiş, erlerden de beşeri kudretin üzerinde gayret göstermesi beklenmiştir. Harekata dair yapılan ilk plana uyulmaması başta olmak üzere diğer talihsiz sebepler büyük felakete neden olmuştur.
 
Türk harp tarihinin bir faciası, Türk milletinin elemli bir hatırası olan Sarıkamış Harekâtı, aynı zamanda eşine az rastlanır bir kahramanlık destanıdır. Bu harekât esnasında Türk askeri her zamanki itaatkâr, fedakâr, şeci yönünü ibraz etmiş, beşeri takatin üzerinde kendisinden istenen vazifeyi yerine getirmek uğruna gayret göstermiş, vazifesini yapmak uğruna dağ başlarında donmayı göze almış ancak maalesef bu fedakârlığını zaferle taçlandıramamıştır.
 
Şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki; şayet maddi imkânsızlıklar, üstün cesaret ve fedakârlıkla kırılabilseydi, hiç kuşkusuz bunun gerçekleştiği yer SARIKAMIŞ olurdu.
 
Sarıkamış’ın aziz şehidlerini rahmet ve minnetle yâd ediyorum.