Çok uzun zamandır sanayiye yolum düşmediği için, çoğu yaşanmışlıkları da işin doğrusu unutmuşum.
İnsanoğlu işte unutur, unutmak ister.
Unutulmayacak bir konu da değil, sonuçta araba ve sanayi hikayeleri…
Öyle elzem şeyler değil ki!
İnsan zaman içinde bir şeylerin değiştiğini düşünür daha doğrusu umut eder.
Diyalektik olarak da bu öyledir. Zaman kendi gerçekliği içinde her şeyi değiştirir ve yeniler.
Eski eskide kalır…
Ne denir; “Değişmeyen tek şey değişimdir”
Doğrudur, bir niceliksel değişimden bahsedilebilir.
Her şeyin değişip dönüştüğü gibi sanayi de değişiyor, dönüşüyor.
Bölgesi ve yeri değişen iş yerlerini bulmak öyle kolay olmuyor.
Arabalar, ustalar, çıraklar, işyeri levhaları…
Şaşaalı tamirhaneler…
Ustalar, çıraklar el birliği halinde arabanın motorunu, kaportasını tamir etme derdinde…
Her tamirhanede tatlı bir telaş var…
Bu görüntü insana güven veriyor, aracının arızasının bulunup hemen tamir edileceğini ve aracının sorunsuz bir şekilde şahsına teslim edileceğini düşündürüyor.
Vereceğin paranın, usta tarafından helalinden harcanmasını çoktan onaylamış durumdasın.
Alın teridir tabii ki bir karşılığı olacak...
Uzun zamandır sanayiye yolumun düşmediğini belirtmiştim.
Neyse…
Tüm hayallerim suya düştü.
Eski hamam eski tas…
Bizim memlekette değişen bir şey yok!
O ustadan o ustaya akşam oldu, arabanın arızası giderilemedi.
Yapılan iş hep el yordamı ile anam, babam işi…
Tahminler, ihtimaller üzerine arıza bulunmaya çalışılıyor.
Demem odur ki işten anlayan usta bulmak çok zor…
Bir de arabanın sorunu çözülemediği halde harcadığın para gerçeği var.
İnsan neye üzüleceğini bilemiyor.
Verdiği paraya mı, arabanın tamir edilmediğine mi, harcadığı zamana mı?
Arabanın tamir edilmesi kolay bir iş değil…
Bir doktor, mühendis düzeyinde kafa isteyen işler.
“Öyle ben ustayım, arabayı tamir ederim” demekle olacak işler kesinlikle değil…
Eskiden şöyle bir söz vardı: “Bir şey olmazsan öğretmen, polis bari ol!”
Aynı kafa, “Anlaşıldı sen okumayacaksın, seni sanayiye verelim; hiç değilse bir motor, kaporta ustası ol!”
“Sen okumayacaksın bari motor tamircisi, kaportacı ol!” denilerek, bir ülkenin sanayisini nitelikli hale getiremezsiniz.
Kalkınma, ilerleme olmaz.
Akşama kadar bir sürü usta ile muhatap ol, sorunu çözülememiş araçla evine geri dön.
İstenilen paralar dudak uçuklatıcı, bu da işin başka bir boyutu.
Şunu açıklıkla söyleyebilirim: Saniyede çalışmak iyi bir usta olmak zekâ, bilgi, birikim; nitelikli bireyler ister.
Ahlaki boyuta hiç girmiyorum.
Onu sonra konuşuruz.
Ülkenin sanayisi gelişsin, iyi işler olsun isteniyorsa devlet, mesleklerin seçiminde yeni bir yol ve yöntem belirlemeli. Zeki ve yetenekli çocukların meslek liselerini tercih etmeleri sağlanmalıdır.
Zeki ve yetenekli çocuklar, meslek liselerinde okumalı, ülkenin sanayisinin gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
Avrupa’daki gibi bir sistem olmalıdır.
Bir taraftan meslek öğrenmeli bir taraftan tahsil yapmalıdır.
Meslek liselerinden; yüksek okullara, mühendisliklere sınavsız geçiş olmalı, düz liselerden teknik yüksek okullara ve mühendisliklere geçiş kesinlikle olmamalı…
Öğrenci meslek liselerinden üniversiteye kadar bir alanda yetiştirilmedir.
Anadolu liselerinden mezun olan bir öğrenci iki yıllık bir yüksek okul eğitimi ile bir meslek öğrenemez, hatta dört yıllık bir eğitim bile yeterli gelmez.
Kolay değildir, iki yılda elektrikçi, elektronikçi, bilgisayarcı, muhasebeci, sağlıkçı, tarımcı olmak.
Her biri uzun bir eğitim serüveni ve uygulama alanında yetişme ister.
Öyle iki yıl, dört yıl teorik eğitimle kişi ne teknisyen ne mühendis olur.
Her şey kâğıt üzerinde, teorik; sonuç, kocaman bir sıfır...
Bu kafa ile bir arpa boyu yol alınamaz.

