https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


ORTADOĞU’NUN TANIMI , POLİTİK -STRATEJİK ÖNEMİ, TÜRKİYE’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI VE TÜRKMENLER

TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU POLİTİKALARINDA TÜRKMENLERİN YERİ - 1


Ortadoğu coğrafyası, tarih boyunca uluslararası siyasetin ana gündem konusu ve mücadele alanı olmuştur. Özellikle son yarım yüzyıldır yaşanan olaylar ve 2010 yılının sonunda Ortadoğu’da Arap Baharıyla başlayan değişim dalgası, bölgede yeni denklemler ortaya çıkarmıştır. Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmelerle birlikte Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik ilgi ve etkisinde de değişiklikler kendini göstermeye başlamıştır.
Bu bağlamda, Ortadoğu’da yaşayan yerleşik halkların hak, özgürlük ve hayati çıkarları da yeniden tasarlanmaya başlamıştır. 

Araplar, Kürtler, Süryaniler, Şiiler, Sünniler bazında mikro düzeye inen politik tercihler, Ortadoğu’nun yüzyıllardır yerleşik halkı olan Türkmenleri gündeme taşımıştır. Başta Irak olmak üzere, Suriye, Lübnan, Yemen, Libya, İran, Filistin gibi ülkelerde bölgenin asli unsuru olarak yaşayan Türkmenler, Türkiye’nin bölgeye yönelik politikasında ne derece yer almaktadır? Bu konu, derinlemesine incelenmesi gereken bir konu olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden bu yana, kaderleri üzerinde etkin bir rol oynamasa da  Musul ve Kerkük bölgesindeki Türkmenlere özel bir ilgi göstermiş, Ortadoğu bölgesine yönelik ürettiği politikalarda Türkmenleri önceleyen bir pozisyonu korumaya özen göstermiştir. Ancak, son zamanlarda Türkmenlerin bir öncelik olmaktan uzaklaştığı, Türkmenlerin yerine Kürtlerin ve Arapların öncelendiği politikaların tercih edildiğine dair karşı savlar de dile getiriliyor.

2013’ün ikinci yarısında Irak Türkmeneli bölgesinde yoğun saldırılar gerçekleşmiş ve yüzlerce Türkmen katledilmiştir. Son zamanlarda Tuzhurmatu’da meydana gelen patlamalarda, daha çok Türkmenler hedef olmuş, binlerce Türkmen Tuzhurmatu’yu terk etmek zorunda kalmış, daha güvenli bölgelere göç etmeye başlamışlardır. 
Hatta Irak Türkmen Cephesinin başkanı Erşat Salihi’ye suikast girişiminde bulunulmuştur. Irak Türkmenlerinin büyük bir kısmı; Kerkük, Selahattin ve Musul’da yaşamaktadırlar. Bugüne kadar özellikle radikal grupların birçok kez saldırısına uğramışlardır. Güvenlik koşulları son derece olumsuz durumdadır.
Irak’taki Türkmen varlığı, Osmanlı’dan bile daha eskiye dayanmaktadır. Türklerin Horasan’dan geliş yolu üzerinde bulunması sebebiyle Abbasiler döneminde birçok Türkmen ve Kıpçak boyu Ortadoğu coğrafyasına gelip yerleşmiştir. Yani, Türkmenler, Irak’taki üçüncü unsur değil, ana unsur konumundadır.
Irak Türkmenleri, yüzyıllardır bölgedeki yoğun Arap baskısına, uygulanan asimilasyon politikasına karşı direnmekte, dillerini ve kültürlerini muhafaza etmek için tüm yollara başvurmaktadırlar. Her şeye rağmen Türkmen kimliğini ve kültürünü bugünlere kadar getirmeyi başarmışlardır.
Saddam Hüseyin sonrasında, Irak’ın fiilen üçe bölünmesi karşısında Türkmenler için stratejik bir karar alınması zarureti ortaya çıkmıştır. Irak’ı bölen iradenin Kürtleri yeknesak bir şekilde ayrı tutup ülkenin kuzeyinde özerk bir statüye kavuşturması, Arapları ise mezhep ekseninde bölerek Şii ve Sünni Araplar şeklinde ayırması, Türkmenleri ise hiç hesaba katmaması, yeniden yapılanan ülkede Türkmenlerin yok sayılması sonucuna yol açmıştır. Ülkenin kuzeyi, etnik durum gözetilerek etnik temelde yapılandırılmış, diğer bölgeler ise mezhep temelinde yapılandırılarak çifte standartlı ve sakat bir yaklaşım sergilenmiştir.
Etnik temelde ülke bölümlenecek ise Arap, Kürt, Türkmen şeklinde; mezhep temelinde bölümlenecek ise Şii, Sünni, yezidi şeklinde yeniden yapılandırılması gerekirdi. Ancak çifte standartlı davranılarak Kürtlerin ayrıştırılıp özerk kılınması, fiilen Irak’ta iki devletin oluşmasına sebep olmuş, Türkmenler için ise herhangi bir yapılanma öngörülmemiş adeta arap ya da kürt olmak yönünde tercihte bulunmaya zorlanmışlardır.
Türkmenlerin çoğunlukla yaşadığı Musul-Kerkük bölgesinin yasal statüsünün belli olmaması ,Türkmenler arasında kaygı yaratmaktadır. 
Önemli petrol kaynaklarına sahip olması sebebiyle hem kuzeydeki Kürtlerin hem de merkezi Irak yönetiminin çekişme ve çatışma sahası durumuna getirmiştir. Kuzeydeki Kürt yönetimi Kerkük’e müdahale edebilmek için her türlü fırsatı değerlendirmektedir. Son zamanlardaki Kerkük’teki saldırılardan hareketle Kerkük şehrinde asayiş durumunun bozulduğunu belirten Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani, “terörist” saldırılarda bir değişimin yaşandığını ve Kürdistan Bölgesi’nin teröre karşı yardıma hazır olduğunu ifade etmiştir.
 
Türkiye’nin 2000’li yıllardan sonra Türkmenleri önceleyen politikasını terk ederek Kürt ve Arapları önceleyen politikalara yönelmesi, Türkmenlerin sahipsiz kalmasına, kendilerini öksüz ve yetim hissetmelerine yol açmaktadır. 

Türkiye, Irak dahil tüm bölge ülkelerinde  Türkmenlerin çoğunlukla veya yoğunlukla yaşadığı bölgelerde özerk Türkmen yapılanmalarına gitmek, Türkmenlerin siyasi, sosyal ve kültürel haklarını garantiye almak için gerekli çabayı harcar durumunda iken bunun  yerine Sünni Araplar ile Kürtlerin haklarını önceleyen bir politik tercih ortaya konmuştur. Bu politik tercih, Türkiye’nin bölgesel çıkarlarını ne denli koruduğu ve kolladığı 10 yıllık uygulamalar sonunda görülmeye başlamıştır. Sonuç ne yazık ki Türkiye lehine görünmemektedir.

Türkiye ile Irak Türkmenlerine benzer bir ilişki Suriye Türkmenleri arasında kurulamamıştır. Irak Türkmen Cephesi benzeri bir teşkilatlanma Suriye Türkmenleri arasında yakın zamana kadar kurulamamıştır. Suriye’de yaşanan iç savaşın belki de bu anlamda olumlu bir etkisi olmuş, Suriye Türkmenlerini Türkiye’nin gündemine sokmuştur.
Suriye Türkmenlerinin genel olarak iki önemli meselesi bulunmaktadır. Örgütsüz ve sahipsiz oluşları ve Türk dilini unutmuş olmaları. Örgütsüzlük ve sahipsizliğin yol açtığı teslimiyet psikolojisi, çok ciddi kültür erozyonuna sebep olmaktadır. Cumhuriyet döneminde kurulan hükümetler yayılmacı bir dış politika takip etmemeyi genel bir dış politika tercihi olarak kabul edip dışarıdaki Türklerin varlığını Türkiye adına bir güç odağı konumuna getiremediler. Suriye Türkmenlerinin ikinci en büyük sorunu ana dillerini unutuyor olmalarıdır. Özellikle Hama ve Humus’un iç kısımlarında huzuru Arap gibi yaşamakta bulanlar, yeni nesillere Türkçe öğretmekten uzak durmaktadırlar. Suriye’de Türkmen olmak iyi bir gelecek vaat etmediği için Araplaşmak onlara daha cazip görünmektedir. Şu anda, kimliklerini reddetmemekle birlikte, yakın bir gelecekte unutacaklar gibi görünmektedir.
Suriye’deki iç savaş sırasında Türkiye’nin ilgisini çeken Suriye Türkmenleri, örgütlenme çabaları içine girmişlerdir. Suriye Türkmen Platformunu oluşturarak Suriye Türkmenleri Meclisi Kuruluş Toplantısını 30.03.2013 tarihinde Ankara’da gerçekleştirmişlerdir. Toplantıya katılan Ahmet Davutoğlu Suriye Türkmenlerine “büyük bir şemsiye altında toplanın” çağrısında bulunarak, bu şemsiyenin bugün adının Suriye Ulusal Koalisyonu olduğunu kaydederek, orada etkin olmalarını talep etmiştir. Arap kardeşleri ile Kürt kardeşleri ile her konuda oturup konuşulması çağrısında da bulunan Davutoğlu, Hıristiyan kardeşleri ile kucaklaşmalarını, Alevi kardeşlerinin de gönüllerinin alınması isteğini dile getirmiştir.
Ne yazık ki Türkiye’nin Suriye politikasında da Türkmenler, öncelik olmaktan ziyade Suriye Ulusal Koalisyonu içinde yer alan bir renk olarak algılanmaktadır. Esed yönetimine muhalif Sünni Arap koalisyonu içinde yer alarak rejimin devrilmesi sonrasına kendilerini hazırlamaları beklenmektedir. Sık sık Suriye Türkmenlerinin dağınıklığından bahisle Türkmenlerin Türkiye’nin dış politikasında işe yarar bir aktör olamadıkları vurgulanmaktadır. Hâlbuki Türkmenlerin örgütlenmesi, Türkiye ile yakın ilişkiler kurmalarını sağlamak üzere kültür merkezleri oluşturmak, sosyal ilişkiler ağları kurmak gibi faaliyetler geliştirmek Türkiye için politik araçlar olarak kullanılabilirdi. Onları örgütlemek işini Türkiye pekala yapabilirdi.

Bir başka husus, Türkiye’nin Ortadoğu politikasında çok fazla yer tutmasa da Lübnan’daki, Filistindeki ve Ürdün’deki Türkmenlerin varlığı Türkiye için önem arz etmektedir.. En azından bu ülkeler ile ilişkilerin daha iyi geliştirilmesi açısından Türkmenler bir köprü olabilir. 
Türkiye, söz konusu ülkelerde Türkmenlerin  bir lobi yapısına kavuşmalarını sağlayarak siyasi , hukuki ve sosyo- kültürel haklarını kazanmalarını sağlamalıdır. 
Türkmenlere Türkçe eğitimi vermek, Ülke vatandaşlığı kazanmalarını sağlamak, onları kucaklayan sosyal ve eğitim kurumları inşa etmek , Türkiye’nin Türkmenlere yönelik diğer faaliyetleri olabilir.