https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


ORTADOĞU’NUN TANIMI , POLİTİK -STRATEJİK ÖNEMİ, TÜRKİYE’NİN ORTA DOĞU POLİTİKASI VE TÜRKMENLER

Orta Doğu Denkleminde Türkiye’nin Önemi


Avrupa merkezli küresel savaşın 11 Kasım 1918’de sona ermesiyle savaşa katılan devletlerde ve onların egemenlik alanlarında birçok politik değişiklikler oldu. Savaş sürerken 16 Mayıs 1916’da İngiltere, Fransa arasında Rusya’nın da onayıyla yapılan gizli “Sykes-Picot Anlaşması” ile 16. Yüzyıldan beri Osmanlı Devleti’nin İslam şemsiyesi altında bulunan Orta Doğu paylaşıldı. 20’inci yüzyılda yağlı kalemle çizilen harita bölgenin kaderi üzerinde bugüne ulaşan kalıcı etkiler bıraktı.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk Dış Politikası, genel olarak Batıcılık ekseninde ilerledi. Milliyetçilik yoluyla ulus devletini kurma mücadelesi içinde bulunduğu sırada ve ulus devletini kurduktan sonra da yüzünü Batı’ya döndü, fakat yüzyıllara dayanan coğrafi, tarihi, sosyo-kültürel, dini bağlar ve faktörler nedeniyle bölgeden kopamadı. Yeni kurulan devletin statükoculuğu ile birlikte siyasi coğrafyası tam oturmamış olan Orta Doğu’nun sorunlarına karışmama politikası yeni devletin kurucuları tarafından uygun görüldü. Özellikle petrolün önem kazanmasıyla birlikte büyük devletlerin ilgi odağı ve uluslararası siyasetin merkezi oldu.
1950 yılı, Atatürk zamanında beri gerçekleştirilen gerçek anlamda ilk serbest seçimlere, tek partili sistemin sona erişine ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 27 yıl sonra ilk kez iktidarı kaybetmesine sahne olmuştu. Egemenlik sisteminin ana politik yapısı artık Demokrat Parti’ye emanetti. Bu yeni iktidar, Türkiye’nin sosyal ve siyasi yapısını beklendiği kadar bir değişikliğe uğratmadı. Ancak II. Dünya Savaşı sonrası Orta Doğu halkları bağımsızlık ve demokratikleşme özlemleriyle ayağa kalkmış, emperyalizme, siyonizme, 1947’de Batılı Devletlerin Soğuk Savaş’ın başladığını açıkça ifade ettikleri yıkıcılığa karşı seferber olma yolunda ilerlerken, Türkiye bambaşka bir yol izlemeye çalışıyordu. Bu yol “aktif taraflılık” diye tanımlanan, Batı’nın Orta Doğu’daki temsilcisi olarak, bağımsızlıklarını yeni kazanan Arap ülkelerini Batı’yla yakınlaştırmak ve onlara liderlik yapmak görevini üstlenecekti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere ve Fransa’nın eski etkinliklerini kaybetmeleriyle, ABD ve Sovyetler Birliği’nin yeni güçler olarak ortaya çıkmaları uluslararası politikada yeni bir sistemin doğmasına neden oldu. İki Kutuplu Sistem olarak bilinen yeni düzende iki blok arasında çekişmenin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisi Orta Doğu oldu.   

 Türkiye bir bölge ülkesi olarak ve Sovyetler Birliği tehdidi algılamasının da etkisiyle, kendi güvenliğini emperyalist Batı Blok’u içinde yer alarak sağlamaya çalışacaktı. Bu İkinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsız olan 7 Arap ülkesiyle (Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, S. Arabistan ve Yemen ) Türkiye’nin ilişkilerini etkileyecek özellikle Filistin sorunu Arap Birliği ülkeleriyle diyalog kurmasında önemli bir etken olacaktı. Bu süreçte  Demokrat Parti kendisinden önce gerçekleştirilemeyen bir ‘başarıya’ imza atmak istiyor, Kore’ye asker göndererek NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyeliğini sağlamak konusunda önemli bir fırsatı değerlendirmek istiyordu. ABD, NATO ve SEATO (Güneydoğu Asya Antlaşması Örgütü)’yu birbirine bağlayacak zincirin halkalarına Ortadoğu’yu ekleyerek, Avrupa-Asya boşluğunu doldurmak istiyor, bu, Türkiye’yi bölgenin ayrılmaz bir parçası haline getiriyor ve Türkiye’nin stratejik değerini arttırıyordu. ABD’de Eisenhower’ın başkan olması ile birlikte Türkiye, Orta Doğu komutanlığı projesinden Bağdat Paktı’na uzanan bir sürece girecekti. 1956 Süveyş Kanalı krizi ve Arap-İsrail Savaşı, 1957 Suriye krizi, 1957-58 Lübnan ve Ürdün olayları, 1958 Irak olayları gibi süreçlerde, krizlerde, çatışmalarda ve savaşlarda Türkiye, Batı ülkeleriyle birlikte hareket etmiş, onların görüşlerini ve operasyonlarını desteklemiştir.

Bu analizde ,Demokrat Parti döneminin Orta Doğu politikasını , Dünya konjonktürünü de dikkate alarak derinlemesine gözler önüne sermektedir. Böylece, günümüz Orta Doğu politikasını daha iyi anlamak ve değerlendirmenin sonunda AKP politikalarıyla benzerliklerini görmemize yardımcı olacaktır.