https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


ORTADOĞUDA UNUTULAN OĞUZUN ÇOCUKLARI -TÜRKMENLER -27

SIRİYE TÜRKMENLERİNİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ BEŞŞAR ESAD DÖNEMİ 


Beşar Hafız Farkı
Beşar Esad, rejimin Hafız Esad döneminden beri devam eden pragmatik karakterini çeşitli ittifaklar bağlamında aynen sürdürdü.
Rejimin tehlikeye girdiği ve uluslararası baskıların arttığı bir dönemde Türkiye ile de pragmatik bir işbirliğine giren Esad, yine uluslararası baskıların arttığı bir dönemde bu ittifaktan, elinde kullanabileceği farklı kartlar olduğu için vazgeçmiştir.  
Arap Baharı nın 2011 Mart ayının ortasında ulaştığı Suriye’de Baas rejiminin sonunun Tunus, Mısır ve Libya ya benzeyip benzemeyeceği hala belirsizliğini korumaktadır ve Hafız Esad’ın iktidara gelmesiyle bölgesel bir güç olarak ortaya çıkan ve Ortadoğu’nun neredeyse bütün ihtilaflı meselelerinde kilit konumda bulunan Suriye’nin geleceği hem bölgesel hem de küresel dengeler açısından büyük önem arz etmektedir. Hassas mezhep dengeleri üzerine kurulu olan Suriye’de muhtemel bir rejim değişikliğinin ABD’den Rusya’ya, İran dan Lübnan’a, Türkiye’den İsrail ‘e çok büyük etkileri olacaktır. Hafız Esad, Kasım 1970’te Baas Partisinin askeri kanadı içindeki eski yol arkadaşı Salah Cedit’e karşı gerçekleştirdiği kansız darbeyle Suriye’de 1946 yılından beri devam eden askeri darbeler dönemini kapatmıştır. 1946- 1970 yılları arasındaki siyasi hizipleşmelerin, toplumsal çalkalanmaların ve askeri darbelerin yol açtığı politik istikrarsızlığın önüne geçerek istikrarlı bir devlet kurmak isteyen Hafız Esad, bunu kendi şahsı üzerine yükselen otoriter-totaliter bir rejim inşa ederek başarmıştır. Hafız Esad’ın gerçekleştirdiği başarılı devlet inşa süreci ile birlikte Suriye bölgesel bir güç haline gelerek Mısır, Irak ve Suudi Arabistan gibi devletlerin Ortadoğu’daki iktidar mücadelesine bağımlılıktan kurtulmuş ve bağımsız bir dış politika izlemeye başlamıştır. Sünni elitler tarafından sosyo-ekonomik yaşam ve politik güçten yüzyıllardır dışlanan kırsal tabanlı Arap Alevi (Nusayri) mezhebi üyelerinin bağımsızlık sonrası ordu ve Baas Partisi yoluyla dikey mobilizasyonu Hafız Esad’ın iktidara gelmesiyle zirveye ulaşmıştır. Esad, kendisinin mutlak otoritesine dayanan bir diktatörlük inşa ederken, bürokrasi, ordu ve istihbarat servislerindeki kilit noktalara özellikle kendi klanından olan Alevileri yerleştirerek iktidarını sağlamlaştırmıştır. Alevilerin devlete eklemlenerek güç ve iktidarı ele geçirmesi Suriye de mezhep-devlet çıkarlarını iç içe geçirmiştir. İktidara geldiği andan itibaren realist bir dış politika takip eden Hafız Esad, bölgesel ve uluslararası kriz dönemlerinde rejimin bekasını korumak ve ülkenin güvenliğini sağlamak için bölgesel ve küresel güçlerle ideolojik olmayan birçok pragmatik ittifak kurmuştur. Esad’ın İran-Irak Savaşı sırasında İran ı desteklemesi ve Körfez Savaşı sırasında ABD öncülüğünde Irak’a karşı kurulan ittifaka katılması bu politikanın en iyi örneklerindendir. Esad, Suriye nin güvenliğine yönelik en büyük tehlike olarak gördüğü İsrail’e karşı bölgesel konumunu güçlendirmeye özel önem vermiş, bu sebeple, 1976 ‘da Lübnan’a asker göndermiştir. Esad ayrıca, İsrail’e karşı aktif mücadele eden Hizbullah ve Hamas gibi örgütlere patronluk yaparak ABD’ye ve İsrail’e karşı caydırıcılığını artırmaya çalışmıştır. 
Hafız Esad’ın 2000 yılında ölümüyle iktidarı devralan oğlu Beşar Esad’ın karşılaştığı uluslararası problemler karşısında babasının pragmatik dış politika vizyonunu devam ettirdiği görülmektedir. Beşar Esad, tıpkı babası gibi, bölgesel ve uluslararası kriz dönemlerinde ülkesini izolasyondan kurtarabilmek ve İsrail’e karşı elini güçlendirebilmek için çeşitli ittifaklar geliştirme stratejisi izlemiştir. Bu bağlamda, ABD nin 2003 yılındaki Irak işgalinden sonra ABD ve İsrail tarafından İsrail’e karşı çeşitli örgütlere patronluk yapma politikası bağlamında babasının mirasını devraldığı gözlemlenmektedir. Beşar Esad’ın iktidara gelmesinden sonra Suriye’yi yerel, bölgesel ve uluslararası krizlerle dolu bir ortamda yönetmeye çalıştığı bir gerçektir. 
İsraille 1991 yılında başlayan barış görüşmelerinin 2000 yılında çökmesinden sonra İsrail’e karşı rejimin güvenliğinin sağlanması ve uygun bir barış anlaşması ile Golan Tepelerinin geri alınması Beşar Esad’ın en önemli dış politika gündemi haline gelmiştir. İsrail in rejimin güvenliğine karşı tehdidi, Esad’ın ekonomik liberalleşme ve yolsuzluklarla mücadele için öngördüğü reformları hayata geçirmesini engellemiş, bunun sonucunda özellikle petrol zengini ülkelerden Suriye’ye gelmesi beklenen ekonomik kaynakların elde edilmesinin önü tıkanmıştır. Bu ise, Esad’ın liberalleşme yoluyla elde edemediği kaynakları sağlamak için 2001 yılında eski düşman Irak’ın Suriye üzerindeki petrol boru hatlarını Birleşmiş Milletler yaptırımları olmasına rağmen yeniden faaliyete geçirmesine neden olmuştur. George W. Bush ile birlikte Likud bağlantılı neo-conların ABD de iktidara gelmesi ve 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin uluslararası terörizmle mücadele adına 2003 yılında Irak’ı işgal etmesi Beşar Esad’ı zor durumda bırakmıştır. Irakla 2001’den itibaren geliştirdiği ekonomik ilişkiler sebebiyle ABD”nin tepkisini çeken Beşar Esad, 1991’deki Körfez Savaşının aksine, Irak’a karşı kurulan koalisyona katılmayı reddetmiştir. ABD de İsraili sonuna kadar destekleyen bir hükümetin bulunması ve Bush’un Suriye-İsrail ilişkileriyle ilgili herhangi bir vaatte bulunmaması, aksine Suriye’yi Lübnan’dan çekilmeye; Hizbullah, Hamas, İslami Cihat gibi bölgesel kartlarına verdiği desteği çekmeye ve Irak işgaline ortak olmaya zorlaması Esad’ın işgale karşı çıkmasına neden olmuştur. Bu teklifler, Şam yönetiminin İsrail’e karşı bütün kartlarını elinden alacağı ve Golan’ın geri alınması idealini ortadan kaldıracağı için kabul edilmemiştir. 
Esad’ın bu politikası ABD-Suriye ilişkilerinin gerginleşmesine yol açmış, bu sebeple ABD, Aralık 2003 ve Mayıs 2004 aylarında Esad’ın Iraklı direnişçileri desteklemesi, uluslararası terörizme arka çıkması ve Suriye’nin Lübnan işgali gibi bahanelerle Suriye’ye bir dizi siyasi ve ekonomik yaptırım uygulamıştır. Bir taraftan İsrail, öbür taraftan İsrail’e arka çıkan Bush yönetiminin işgal ettiği Irak arasında sıkışan Beşar Esad, babası döneminde uygulanan dış politika yöntemlerine başvurma yoluna gitmiştir. Esad, 2003’ten sonra zaten yakın olduğu İranla ilişkilerini daha da derinleştirerek bölgesel yalnızlıktan kurtulmayı, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihat gibi örgütlere aktif patronluk yaparak İsrail ve ABD’ye karşı caydırıcılığını artırmayı hedeflemiştir. Ayrıca Suriye’nin ittifaklarını çeşitlendirme stratejisi bağlamında, Irak işgaline karşı çıkan Türkiye ile yakınlaşma politikası izlenmeye başlanmıştır. 
Irak işgalinin ardından Suriye’ye Ortadoğu’daki en büyük darbe 2005 yılında Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri suikastından sonra gelmiştir. Lübnan’ın en önemli politikacılardan biri olan Hariri’nin öldürülmesi uluslararası kamuoyunun dikkatini Suriye’ye çevirmesine yol açmış ve Batının baskıları sonucu Esad, 1976’dan beri Lübnanda bulunan Suriye askerlerini geri çekmiştir. Böylece Suriye, güvenliğini sağlamak için İsrail’e karşı elindeki en önemli stratejik kartlardan biri olan Lübnanı kaybetmiştir. Hariri suikastını takip eden dönemde zor günler geçiren Esad’a en büyük desteği İran vermiştir. Radikal bir dış politika söylemiyle iktidara gelen Mahmud Ahmedinecad döneminde İran- Suriye ilişkileri her alanda gelişmiş ve stratejik ittifak düzeyine çıkmıştır. Ahmedinecad’ın 2006 yılında Şamı ziyaret ederek Esad ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın yanı sıra, Hamas, İslami Cihat ve diğer Filistinli direniş örgütleriyle görüşmesi Batı ve İsrail karşıtı direniş cephesinin güçlenmesine yol açmıştır. 
Beşar Esad ın, tıpkı babası gibi, sıkıntılı dönemlerde Suriye yi rahatlatacak ittifaklar kurma politikasını başarıyla uyguladığını söyleyebiliriz. İran ın desteğini arkasına alan Esad, Lübnan daki Şii Hizbullah, Filistinli Hamas ve İslami Cihat gibi örgütlere patronluk yapmaya devam ederek 1 açıklamalarda bulunan Esad ın danışmanı Büseyna Şaban, Türkiye nin, olayları kışkırtma ve körüklemesi yerine Suriye deki çok partili sistemi ve demokrasiyi desteklemesini bekliyorduk... diyerek 36 Türkiye ile gelinen noktayı özetlemiştir. Türkiye nin Esad ile kardeşlik olarak tanımladığı ilişkisinin yükseliş ve düşüşünü Suriye dış politikasının pragmatik doğasına bakarak anlamak mümkündür. Beşar Esad, 2003 Irak işgali sonrasında İsrail, ABD ve Fransa nın baskılarına karşı bölgesel ittifaklarını, tıpkı Hafız Esad’ın daha önce başka ülkelerle yaptığı gibi, çeşitlendirme ihtiyacı duymuştur. 
Esad, AK Parti’nin komşularla sıfır sorun paradigmasıyla kesişen bu yaklaşımı sayesinde, Suriye için bunalımlı bir dönemde Irak işgaline karşı çıkan ve İsraille ilişkilerini normalleştiren Türkiye ile pragmatik bir ittifak kurmuştur. Fakat Esad, yine babası gibi, Nusayri mezhebine dayanan rejimin bekasını ve devletin ulusal güvenliğini korumayı temel hedef edinmiş, bu iki noktadan asla taviz vermeyerek gerekli gördüğünde Türkiye ile olan ittifakından vazgeçmiştir. Beşar Esad, Baas rejimini tehdit etmeyen, Suriye’nin iç işlerine karışmayan ve İsrail’e karşı ülkesinin güvenliğine katkı sağlayan bir Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeyi kendi çıkarlarına uygun bulmuştur. Fakat aynı Türkiye’nin, Arap Baharıyla birlikte, kendisine reform yönünde baskı yapması, muhaliflere kol kanat germesi ve ABD ile aynı çizgide askeri yaptırımları uygulamaya koymasını kabul etmemiş ve Türkiye ile olan ittifakını sona erdirmekten çekinmemiştir. 
Bu tavır, Hafız Esad döneminden beri Suriye dış politikasının en temel yaklaşımlarından biri olan çeşitli bölgesel ve küresel güçlerle kurulan ve ihtiyaç halinde değiştirilen pragmatik ittifak politikasının Beşar Esad tarafından Türkiye ile ilişkilerde miras alındığının açık bir göstergesidir. Bu bağlamda, Türkiye’nin son yıllarda geliştirdiği dostane ilişkilere ve akrabalık bağlarına dayanarak Beşar Esad yönetiminden Suriye’de demokrasiye geçiş reformlarına öncülük etmesini beklemesi ve sözünün dinleneceğini düşünmesi aşırı iyimserlik olarak yorumlanabilir. Totaliter- otoriter bir doğaya sahip olan Baas diktatörlüğünün köklü reformlar yapmasını beklemek en önemli Suriye uzmanlarından biri olan Nikolaos van Dam’ın da belirttiği gibi imkânsızdır. Suriye tarihi boyunca birçok kez seçimleri boykot eden Baas Partisi’nden demokratik ve çok partili siyasal sistemi hayata geçirecek reformları beklemek Nusayrî (Alevi ) azınlık üzerine inşa edilen rejimin yıkılmasıyla sonuçlanacaktır. 
 Sonuç olarak, Beşar Esad, Hafız Esad döneminden beri devam eden Suriye dış politikasının pragmatik karakterini özellikle kurduğu çeşitli ittifaklar bağlamında aynen sürdürmüştür. Beşar Esad yönetiminin asıl tehdit olarak algıladığı İsrail ve ABD’ye karşı bölgesel olarak İran gibi bir gücü arkasına alması ve elinde Hizbullah, Hamas gibi caydırıcı kozların bulunmasının yanı sıra Rusya ve Çin’in Güvenlik Konseyi’nde, en azından şimdilik, yaptırımları engellemesi Suriye’yi kısmen de olsa rahatlatmıştır. Dolayısıyla Esad rejiminin elinde iktidarını sürdürmek için kullanabileceği birden fazla kart halen bulunmaktadır. Beşar Esad, Suriye nin bölgesel izolasyon içerisine girdiği 2003 Irak Savaşı sonrasında İran ve Türkiye ile stratejik ittifaklar geliştirme gereksinimi duymuştur. Fakat Arap Baharı’nın Suriyee’ye ulaşmasıyla birlikte İran, Şam yönetimine destek verirken, Türkiye’nin Batı ile uyum halinde Esad yönetimi üzerinde kademeli olarak baskı uygulaması ve muhaliflere destek vermesi iki ülke arasındaki ilişkileri koparmıştır. 
Suriye’nin Arap Baharıyla birlikte politikalarını ABD çizgisine çeken Türkiye’nin uyarılarını dikkate almaması, pragmatik ittifak değişikliklerini Suriye dış politikasının geleneksel modellerinin en önemlilerinden biri olarak miras alan Beşar Esad yönetimi için normal bir davranış biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Rejimin tehlikeye girdiği ve uluslararası baskıların arttığı bir dönemde Türkiye ile pragmatik bir işbirliğine giren Esad, yine uluslararası baskıların arttığı bir dönemde bu ittifaktan, elinde kullanabileceği farklı kartlar olduğu için vazgeçmiştir. Suriye’de ordu ve güvenlik güçlerinin Nusayri azınlığın kontrolünde olması, rejimin yıkılmasının Nusayrilerin yüzyıllar sonra elde ettiği ayrıcalığı yok etme ve Sünnilerle bir mezhep savaşının fitilini ateşleme ihtimali, Suriye’yi Tunus, Mısır ve Libyadaki rejimlerden farklılaştırmaktadır. Suriye de demokratik değişim ve çok partili siyasal yaşama geçiş rejimin bekasını tehdit edeceğinden dolayı köklü reformların uygulanma ihtimali son derece zayıftır. ABD ve AB’nin askeri seçeneği masaya yatırıp uluslararası bir müdahale yolu ile Esad rejimini devirme arzusu işgalin maliyetinin Suriye’nin petrol kaynaklarıyla karşılanamayacak kadar yüksek olmasından dolayı zor görünmektedir. Nitekim ABD’nin Şam Büyükelçisi Robert Ford, Time dergisine verdiği demeçte ABD’nin Libya’ya müdahale ettiği gibi Suriye’ye müdahale etmeyeceğini, muhalefet açısından asıl meselenin, rejim içinden nasıl destek alacaklarını ve sorunu çözmek için dışarıya bakmamanın bir yolunu bulmaları gerektiğini belirtmiştir. Ford’un ayrıca, “ Bu bir Suriye sorunu ve çözüm de Suriye den gelmeli “açıklaması ABD’nin stratejisinin işgalden ziyade iç muhalefete bağlandığının bir göstergesidir. Fakat Suriye de ordu, istihbarat servisleri ve Baas Partisi içerisinde Nusayri azınlığın safları sıklaştırmış olması ve dış muhalefetin aksine iç muhalefetin güçsüz olması Libya’da olduğu gibi Batının rejimi içten devirme ihtimalini zayıflatmıştır. Esad rejiminin devrilmesiyle Ortadoğu nun istikrarsızlaşması, Suriye de mezhep savaşı çıkması ve radikal İslamcı bir rejimin Şamda iktidara gelerek İsrail e daha büyük bir tehdit oluşturması ihtimalleri ABD’yi düşündüren diğer faktörler olarak sayılabilir. Mevcut koşullar içinde Suriye de rejim karşıtı gösterilerin ve halka uygulanan şiddetin bir hayli uzun süreceğini tahmin edebiliriz. Türkiye, ABD ve AB ile işbirliği halinde Şam’a yönelik yaptırımları ağırlaştıracağının ve Suriyeli muhalifler üzerinden Esad yönetimine karşı yeni bir siyasete başlayacağının sinyallerini vermektedir. Bu bağlamda, Suriye’de rejim değişikliği gerçekleşene kadar iki ülke arasında kardeşlik ilişkilerinin bir daha kurulması söz konusu değildir. Beşar Esad’ın Türkiye ile ilişkilerini koparmasının ardından Rusya, Çin ve İranla ittifaklarını korumaya ve çeşitli pragmatik ittifaklarla elindeki kartları çoğaltmaya çalıştığı /çalışacağı açıktır. Beşar Esad iktidarını muhafaza edebilmek için elindeki bütün bölgesel ve küresel kartları son ana kadar oynamaktan çekinmeyecektir. Esad yönetiminin elindeki tüm kartlarını kaybetmesi durumunda ise Kaddafi gibi sonuna kadar savaşacağını tahmin etmek zor değildir.