https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


ORTADOĞUDA UNUTULAN OĞUZUN ÇOCUKLARI - TÜRKMENLER 21

SURİYE TÜRKMENLERİNİN DÜNÜ VE BUGÜNÜ


Suriye’ye yerleşen Oğuz boyları, iki koldan ilerlemiştir. Birinci kol; Halep, Hama, Humus ve Şam yöresine yerleşmiştir. Diğer kol ise Lazkiye istikametinde ilerlemiştir. Tolunoğulları ile başlayan Türklerin yerleşimi, XI. yüzyılda Selçukluların bölgeye gelmesi ile devam etmiştir. Türk etkinliği, Selçukluların bölgeye gelişiyle artmıştır. Bu dönemde yerleşim yoğunluğu Halep, Lazkiye ve Asi ırmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesinde olmuştur.
Suriye, 1260’tan itibaren Türklerin (Memluk Devleti) hâkimiyeti altına girmiştir. İdaresi ve askeri gücü Türklerden oluşan bu devlet, Suriye’ye yaklaşık 250 sene hâkim olmuştur. Yavuz Sultan Selim, 1516 yılında Mercidabık’ta Memlukluları yenerek bugünkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağlamıştır. 1516’dan sonra yönetimi Osmanlı Devleti’ne geçen bölge, 1918 yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl boyunca Türklerin hâkimiyeti altında kalmıştır. Bu dönemde Suriye’de Türkmen yerleşimi artarak devam etmiş ve bölgede önemli bir Türk nüfusu oluşmuştur.

Suriye, Anadolu’yu Mısır’a bağlayan  bir köprü olmakla  beraber Horasan’dan gelen Oğuz Türklerinin ilk durağıdır.
Gazze ile Antakya arasında Memluk Sultanı Baypars döneminde (1260- 1277) tam 40.000 çadır Halep Türkmen’i yaşamaktaydı. 40.000 çadır, yani en az 200.000 kişi.
Memlukler, 1516 Mercidabık zaferiyle yıkılır ve bu coğrafyada 1918 “e kadar Osmanlı hükümranlığı altına girer ve 1918 veda zamanıdır. Tam 402 yıl Türk toprağı. Amasya ne kadar Türk ise Halep de o kadar Türk’tür. Bu yüzden tarihe Halep Türkmenleri olarak geçtiler. Sayıları o kadar çoktu ki bunlar için ayrı Mufassal Tahrir Defterleri düzenlenmiştir. Koyunları ile birlikte tek tek bu defterlere Kaydedilmişlerdir.
Amanos dağlarında “ Halep Gösteren “ diye bir tepe vardır. Açık havalarda oradan baktığınızda Haleb’i görebilirsiniz. Adana, Kozan, Tarsus yıllarca Halep’in bir sancağı idi. Suriye’den gelen İpek Yolu, Halep üzerinden Adana ve Antakya’ya bağlanır. Buradan Gülek Boğazı ile İç Anadolu’ya geçilir.
Halep Türkmenlerini oluşturan cemaatler Afşar, Beydili, Bayındır, Peçenek gibi 24 Oğuz boyuna bağlı değişik gruplardı. 1630 yılında Yusuf Kethüda’nın yönetiminde bulunan Karkın cemaatinin 222 hane vergi nüfusu ve 60.325 baş koyunları bulunmaktaydı. Aynı tarihte Kızık cemaatinin 116 hane nüfusları ve 49.472 baş koyunları vardı. Aşiretlerin nüfusu, kimin yönetiminde oldukları, koyun ve develerinin sayısı tek tek yazılmaktaydı.
Suriye Mısır ve Anadolu’yu bağlayan bir köprü konumunda olması sebebiyle tarih boyunca birçok kavmin bu topraklardan geçmesine ve birçok kavmin bu topraklarda yurt tutmasına yol açmıştır. Araplar, Türkler, Maruniler, Nusayriler, Dürziler, Kürtler, Yahudiler bu topraklarda kavimler mozaiği oluşturmuşlardır. Tıpkı Kafkaslarda olduğu gibi, tıpkı Balkanlarda olduğu gibi.
Yavuz Sultan Selim, Mercidabık zaferinden sonra Şam’da bir hafta kadar kalmış ve bu süre içerisinde çevrede bulunan birçok türbeyi ziyaret etmiş, gerekli tamirleri yaptırmış, türbedarlarına ihsanlarda bulunmuştur. O’nun Şam’da Cuma hutbesi sırasında “Hâkimü’l-harameyn değil, hâdimü’l-harameyn” diye bağırması bütün Arabistan çöllerinde dalgalanmış ve Arap halkın kalbinin kazanılmasında etkin rol oynamıştır.
İşte siyasi deha budur. İşte Yavuz’u büyük padişah yapan budur. Askerî zaferini psikolojik zaferle desteklemesini bilmiştir. Bu şekilde başlayan fetih tam 400 yıl kesintisiz devam etmiş halkta Osmanlı’ya karşı büyük bir tepki uyanmamıştır.
Dürzîler gibi marjinal ve dağlı bir topluluğu yüzlerce yıl idare etmek kolay bir şey değildir. Kudüs gibi üç İlahî din mensuplarınca kutsal sayılan bir şehri 400 yıl yönetmek kolay bir şey olmuş gerek. Yahudilerce “Arz-ı mev’ud” yani “Vaad edilmiş topraklar” olarak adlandırılan, Filistin halkı tarafından öz vatan olarak sayılan Filistin’i idare etmek demek, dünya çapındaki siyaset arenasında çarpışmak anlamındadır.
1915-1916 Kanal Harekâtı sırasında İngilizler Arap şeyhlerini ve aydınlarını Osmanlı aleyhine teşkilatlandırdılar. Bunlara karşı sert tedbirler alan Cemal Paşa, Arap halkının Osmanlı’dan iyice uzaklaşmasına sebep oldu.
Sykes-Picot Antlaşması ile bütün Suriye Fransa’ya bırakıldı. İngilizlerin verdiği para ve silahlarla isyan başlatan Mekke Emiri Şerif Hüseyin 1917 yılı sonlarında Kudüs’ü; 1918 yılı Ekim ayında ise Şam’ı Osmanlılardan aldı.
1918 yılında Yıldırım Orduları Grup Komutanı olarak atanan Mustafa Kemal Paşa, bozulmuş Osmanlı ordusunu toparlayarak daha fazla yıpratmadan Adana’ya çekilmişti.
Yüzlerce yıldan beri burada yaşamakta olan Türkmenler ise ordu ile birlikte çekilmediler. Çünkü bu topraklar onların yüzlerce yıllık ata yurtlarıydı.
1920 yılında Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal, Suriye kralı olarak ilan edildi. Fransızlarla Suriyeli Araplar arasındaki çatışmada Fransızlar galip geldi ve Kral Faysal sürgüne gönderildi. Suriye’de 1946 yılına kadar devam edecek olan Fransız Manda Yönetimi başlamış oldu.
1922 yılında Lazkiye merkez olmak üzere Nusayrîlerin yoğun olduğu kuzey bölgesinde ve Dürzîlerin yoğun olduğu Havran bölgesini birer özerk bölge ilan ettiler.
Şam ve Halep gibi şehirlerde yaşayan halkın ise büyük çoğunluğu Sünni görüşte, Nusayri ve Dürziler ise “batını” görüşte idi.
Suriye’nin 4 özerk bölgeye ayrılmasında etnik göstergeler yanında bu dini kaygılar da etkili olmaktaydı. Ancak burada yaşayan Türkler kendi çevrelerinde Türk kimliği etrafında teşkilatlanmamış oldukları için hep Sünni Araplarla birlikte hareket ettiler. Sonunda azınlık psikolojisi ile hareket eden Nusayrilerden Hafız Esed adlı general ülkede yönetimi eline aldı ve bir daha da bırakmadı.
Daha sonraki yazılarımızda , Hafız Esed ve oğlu Beşşâr Esed’in dönemini hakkında bilgi aktaracağız.