https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


ORTADOĞUDA UNUTULAN OĞUZUN ÇOCUKLARI- TÜRKMENLER 23

Suriye Türkmenlerinin Dünü ve Bugünü


Suriye, sahip olduğu coğrafi ve stratejik konumu sebebiyle tarih boyunca birçok uygarlığa ve topluluğa ev sahipliği yapmıştır. Suriye’de etkili olan bu topluluklardan biri de Oğuzlar olmuştur. İslamiyet’in kabulü ile Türkmen adı verilen Oğuz boyları, 11. yüzyıldan başlayarak kitleler halinde Suriye coğrafyasına gelmişler ve burayı yurt tutmaya başlamışlardır. Türkmenler ağırlıklı olarak başta Halep olmak üzere Lazkiye, Hama, Humus ve Şam’a yerleşmişlerdir. Selçuklu, Memlük ve Eyyubi Devletleri döneminde Türklerin Suriye’deki etkinlikleri artmıştır. 
1516’dan sonra yönetimi Osmanlı Devleti’ne geçen bölge, 1918 yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl boyunca Türklerin hâkimiyeti altında kalmıştır.
I. Dünya Savaşı sonucunda 1918 yılında Suriye 
coğrafyası, İngiliz ve Arap birlikleri tarafından işgal edilmiştir. Bu işgal sonucunda yüz binlerce Türk , Suriye’de kalmıştır. 1920 yılında bölgeyi işgal eden Fransızlar, burada bir manda yönetimi kurmuşlardır. Bunun yanında Fransızlar, Suriye’de etnik ve dini azınlıkların güçlenmesini sağlayarak Suriye’de kendilerine bağlı ayrı hükümetler meydana getirmişlerdir.
Türkiye ile en uzun sınıra sahip komşumuz olan Suriye’de , yüzlerce yıllık tarihi ve kültürel birikime sahip olan Türkmen soydaşlarımız uzunca bir dönem Türkiye tarafından unutulmuşlardır. Suriye Türkmenleri, I. Dünya Savaşı sonucunda Suriye’nin Osmanlı Devleti’nin elinden çıkması ve bu bölgede Fransız manda yönetiminin kurulmasıyla büyük baskılara maruz kalmışlardır. 
Aynı şekilde Hatay’ın Türkiye’ye katılması sürecinde ve sonrasında Arap hükümetleri, Türkmenlere karşı baskı ve asimilasyon politikası takip ederek onları kendileri gibi Sünni Müslüman olan Arap çoğunluk içinde eritmeye çalışmışlardır. Hatay’ın ana vatana katılmasından sonra Türkiye’nin Suriye’deki Türklerin haklarını korumaya yönelik bir politikasının olmaması ise Arap hükümetlerinin işini kolaylaştırmıştır. Suriye Türkmenlerine yönelik asimilasyon politikasını, 1963 yılından beri ülkede iktidarı elinde tutan Baas Partisi ve 1970 yılından itibaren de Baas Partisi’ne egemen olan Hafız Esad, daha katı bir şekilde sürdürmüştür. Esad yönetimi tarafından Osmanlı bakiyesi ve Türkiye’nin casusları olarak görülen Türkmenler, birçok haktan mahrum bırakılmışlar, ülkede siyasi ve ekonomik alanda güç oluşturmaları engellenmeye çalışılmıştır. Esad döneminde Türkiye ve Suriye arasındaki sınır, su ve terör sorunu Türkmenlere yönelik baskı ve sindirme politikasını da artırmıştır. Bu asimilasyon ve baskı politikaları sonucunda Türkmenlerin bir kısmı Araplaşarak dillerini, hatta kimliklerini kaybetmişlerdir. Böylelikle Suriye’deki yüzlerce yıllık Türk varlığının izleri yok edilmeye çalışılmıştır. 
 Suriye, 1946 yılında tam bağımsızlığına kavuşsa da Arap-İsrail Savaşları’ndaki başarısızlık ve birbirini takip eden birçok askeri darbeyle istikrarını kaybetmiştir.
1958 yılında Mısır ve Suriye’nin birleşmesi de ülkede beklenen istikrarı sağlayamamıştır. 

1963 yılında Suriye’deki Baas Partisi üyeleri, askeri bir darbeyle ülkede iktidarı ele geçirmişlerdir. Suriye, 1963 yılından beri Baas yönetiminde olup, 1970’den itibaren Hafız Esad ve onun ölümünün ardından da oğlu Beşar Esad’ın kontrolünde bulunmaktadır.
Uzun bir dönem Ortadoğu coğrafyasında sınır olarak bize en yakın, ancak Türkiye’nin politik hayatına en uzak Türk topluluğu olan Suriye Türkmenlerinin Hafız Esad dönemindeki hayatları , insanlık dışı muamelelerle doludur ve malesef Türkiye ile en uzun sınıra sahip komşumuz olan Suriye’de , yüzlerce yıllık tarihi ve kültürel birikime sahip olan Türkmen soydaşlarımız uzunca bir dönem Türkiye tarafından unutulmuşlardır. 
Hafız Esad döneminde Türkmenlere karşı uygulanan politikaları bilmek, günümüz Türkmenlerinin durumunu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Hafız Esad Döneminde Suriye ve Türkmenlerin durumu.

Hafız Esad, 1930 yılında kuzeybatı Suriye’deki Lazkiye’nin Kardaha adlı bir Nusayri (Alevi) köyünde doğmuştur. Suriye nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan Nusayrilerin tarih boyunca Suriye toplumunun geri kalanından yabancılaşma ve özerklik gelenekleri olmuştur. Esad, bulunduğu bölgedeki yoksulluk ve tecritten kurtulma amacıyla okumaya karar vermiş ve Lazkiye’de bir ortaokula girmeyi başarmıştır. Esad, ailesinde ilkokuldan sonra okuyan tek kişiydi. Sınıflarını birincilikle bitiren Esad, Baas Partisi’nin milli canlanma ve sosyal reform doktrininden etkilenerek Baas partisine katılmıştır.
Nusayrilik, Muhammed b. Nusayr en-Nemirî tarafından kurulmuş olan aşırı bir Şiî fırkasıdır. Nusayriliği, “Suriye Aleviliği” olarak nitelendirilmek mümkündür; lakin Suriye Aleviliğinin Türkiye’deki Alevilikle hiçbir benzerliği yoktur. Bu mezhebin en belirgin vasfı, Hz. Ali’yi ilahlaştırmasıdır. Hristiyanlardaki teslis, Nusayrilerin inancına da girmiştir. Ali-Muhammed-Selman el- Farisi şeklinde bir teslis oluşturmuşlardır. Bu mezhep kendi içinde farklı kollara da ayrılmıştır. Baas Partisi, 1943 yılında Suriye’de koyu birer Arap milliyetçisi , Marksist ve  Hristiyan- Ortadoks  olan Mişel Eflak ve Sünni Müslüman Salah Bitar tarafından kurulmuştur. Kurucuları “bölünmez bir Arap milleti” fikrini savunmuşlar, bunu gerçekleştirmenin yolu olarak da sömürgeciliğin ve emperyalizmin sonucu zayıflamış olan Arap iradesini yeniden canlandırmayı hedeflemişlerdir. Bu bağlamda kurulan partiye de Baas (Diriliş) ismini vermişlerdir. Baas Partisi, ilk kongresini 1947’de gerçekleştirerek bağımsızlık sonrası Suriye siyasi platformundaki yerini almaya başlamıştır. Baas Partisi iç tüzüğünde mezhep, aşiret, bölge bağları reddedilerek Arap milliyetçiliği bağlamında Arap ulusunun kültürel bağları vurgulanmıştır. Baas’ın temel sloganı “Birlik, Özgürlük ve Sosyalizm”dir. Bu slogandaki birlik, bütün Arap ulusunun tek bir çatı altında toplanmasıdır. 

Arap Milliyetçileri için özgürlük ; bütünleşmiş Arap ulusunun yabancı güçlerden kurtarılarak bağımsızlığını kazanmasını  simgeler. Sosyalizm ise Arap sosyalizminin bağımsız olduğu ve herhangi bir doktrin takip etmediği, ancak Arap ideolojilerinden yararlandığı şeklinde açıklanmıştır. Baas Partisi’ne göre Arapların yaşadığı coğrafyanın tamamı  ana vatandır. Arap ana vatanı, doğuda Pers körfezi ve Hint Okyanusu’na, batıda Atlantik Okyanusu’na, kuzeyde Toros Dağları ve Akdeniz’e, güneyde ise Orta Afrika’ya kadar uzanır. Partinin amacı bu Arap ana vatanını sömürgecilerin elinden kurtararak Arapların birleşmesini sağlamaktır.

  
Hafız Esad on altı yaşında bu partiye girmiştir. Burada aktif bir Baas örgütleyicisi olmayı başarmıştır. Liseden sonra yeteneği ve hırsı olmasına rağmen ailesi üniversite eğitimini destekleyecek güçte değildir. Esad ve bazı Nusayri  arkadaşları için tek yol, parasız eğitim veren askeri akademiye girmek olmuştur. Akademide yoksul bir köy çocuğu, lise üstü eğitim görebilir ve silahlı kuvvetlerde devleti adına çalışabilirdi. Esad, 1951’de akademiye girerek yeni kurulmakta olan havacılık bölümüne ayrılmıştır. Üstün bir öğrenci olduğu için Sovyetler Birliği’ne savaş pilotu eğitimi almaya gönderilmiştir. Suriye silahlı kuvvetlerinde subaylar, askerlikle olduğu kadar devlet işleriyle de uğraşırlardı. Nitekim Esad, subaylığının yanında Baas Partisi içinde örgütlenme faaliyetlerine devam etmiştir.
1958 yılında Mısır ve Suriye bölgede güçlü bir Arap cephesi oluşturmak için Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşmişlerdir. Bu birleşmede Baas Partisi de aktif bir rol oynamıştır. Esad, Mısır lideri Nasır’a hayrandı ve Arap birliği fikrini destekliyordu. Ancak Mısır’ın birliğe hâkim olmasından ve özellikle de Nasır’ın Baas Partisi’nin dağıtılmasından ısrar etmesinden rahatsız olmuştur. Nihayetinde 28 Eylül 1961’de gerçekleşen bir darbeyle Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden ayrılmıştır. Esad ve subay arkadaşları, 1963’te bir darbeyle Baas’ı tekrar iktidara getirmişlerdir. Bu darbe, birbirine sıkıca bağlı genç Nusayri  subayları da iktidara getirmişti ve bunlar Suriye siyasi hayatındaki etkilerini artırmaya çalışıyorlardı. Bu grup içinde  otuz üç yaşında Suriye hava kuvvetleri komutanı olan Esad’dan başka, her ikisi de köylü Nusayri  kökenli olan Muhammed Umran ve Salih Cedit bulunuyordu. Devlet Başkanı Emin el-Hafız, Sünni bir Müslüman olmasına rağmen iktidar üç genç Nusayrinin elinde bulunmaktaydı.
Baas Partisi içinde zamanla görüş ayrılıklarından kaynaklanan iki farklı grup ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu Pan-Arabizmi savunan eski Baasçılar iken, diğeri Suriye milliyetçiliğini savunan, başta Alevi subaylar olmak üzere dini azınlıklardı. Dini azınlığa mensup subaylar için Pan-Arabizm, Sünni egemenliği ve baskısı demekti. O yüzden bu subaylar Suriye milliyetçiliğini ön plana çıkarmışlardır. Bu iki grup arasındaki çatışmalar iyice artmıştır. Salih Cedit ve Hafız Esad etrafında toplanmış olan çoğunluğu Nusayri, bir bölümü de Dürzi olan subaylar 23 Şubat 1966’da yeni bir askeri darbe yaparak iktidarı ele geçirmişlerdir. Emin el-Hafız ile birlikte Pan-Arabizmi savunan Salah Bitar ve Mişel Eflak’ın da bulunduğu birçok kişi yönetimden ve partiden uzaklaştırılmıştır. Bu darbe sonucunda Sünni kökenli Nureddin Atassi devlet başkanı olurken, Hava Kuvvetleri Komutanı Hafız Esad, Savunma Bakanlığı’na getirilmiştir.
İsrail’i ortadan kaldırmak ve işgal altındaki Arap topraklarını kurtarmak amacıyla girişilen 1967 Savaşı, Arap bloğunun yenilgisiyle sonuçlanmıştır.