https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


ORTADOĞUDA UNUTULAN OĞUZUN ÇOCUKLARI- TÜRKMENLER 19

IRAK’IN YENİ SİYASİ SÜRECINDE TÜRKMENLER VE KERKÜK KRİZİNE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI


Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) işgalinin ardından, Irak'ın üçüncü kurucu unsuru olan Türkmenler siyasi denklemin dışında tutularak, 2010 yılından beri hükümet kabinelerinde yer almamaktadır.

Irak’ın işgaliyle başta Kerkük olmak üzere Türkmenlerin yaşadığı bölgelerin hemen hemen tamamı Bağdat-Erbil arasında tartışmalı bölgeler olarak adlandırılmaktadır. Özellikle Anayasa’nın 140.maddesi çerçevesinde Kerkük ciddi manada anayasal kriz halindedir. Irak Anayasası’nın 140.maddesine göre, Kerkük’ün üç aşamada (normalleşme, nüfus sayımı ve referandum) Bağdat’a mı yoksa Erbil yönetimine mi bağlanacaktı?  Bu durumda Irak Anayasası’nın 140. Maddesinin 31 Aralık 2007 tarihine kadar bir süre içerisinde uygulanması öngörülmüştü. Ancak başta Türkiye olmak üzere, bölgesel ve uluslararası örgütlerin (Kriz Grubu gibi) uyarısı üzerine dönemin Amerikan Başkanı George W.Bush Kerkük referandumunu ertelenme kararı almıştır. Şu hususa dikkat çekmekte yarar vardır; 2003 yılından sonra enerji ve tarım zengini olan Türkmen bölgelerinde güvenlik ve göç sorunu karşı karşıya kalınmıştır. Bilhassa 2014 yılında DEAŞ/IŞİD terör örgütünün Irak topraklarını işgal etmesiyle beraber Musul'un Telafer ilçesi ve civar köyleri, Selahattin iline bağlı Tuzhurmatu, Süleyman Beg, Yengice, Emirli, Bastamlı, Kerkük'e bağlı Tazehurmatu ve Beşir köyü, Diyale'ye bağlı Karatepe, Hanekin, Sadiye gibi Türkmen bölgelerini büyük oranda harap etmiş ve Türkmenleri göçe zorlamıştır. Bu çerçeveden değerlendirildiğinde Türkmenlere ve Türkmen coğrafyasına yönelik saldırı, göç ve adam kaçırma gibi hadiseler hızlıca artmıştı.

 

IRAK’TAKI GELIŞMELER VE TÜRKMEN SIYASETINDEKI REFORMLAR

ABD Irak’ı işgalden sonra Türkmenlerin yaşadığı siyasi, ekonomik ve güvenlik sorunlarına karşın Bağdat hükümetinin herhangi bir önlem almaması oldukça düşündürücüdür. Türkmenler'in Irak’taki temel sorunu anayasal statülerinin olmamasından kaynaklanmaktadır.

Türkmenler, Irak’ta kurulan hükümetlerde veya parlamentoda üye bulundursalar da Türkmen hakları gibi bir statüye sahip olmamalarından dolayı hatırı sayılır sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Örneğin 2003 ABD işgalinden sonra Kürtlere verilen anayasal hakların (Kürtçe’nin Arapça ile birlikte resmi dil olması gibi) bir benzeri de Türkmenlere verilmeliydi. Ancak Türkmenlerin Irak siyasetindeki denklemde herhangi bir söze sahip olmadığının altını çizmekte yarar vardır. 2003 sonrası Irak’ta siyasi süreçte Kürtlere Cumhurbaşkanlığı, Şiilere Başbakanlık ve Sünni Araplara ise Meclis başkanlığı görevleri verilirken, Türkmenlere yardımcılık görevi verilmeliydi. Bu bağlamda 2014 yılında Başbakan Haydar el Abadi kabinesinde, İnsan Hakları Bakanlığı görevi Türkmenlere verildikten sonra ülkede mali, idari ve israfla mücadele adı altında söz konusu bakanlık lağvedilmiştir. 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılan Irak seçimlerinden sonra kurulan Adıl Abdülmehdi hükümetinde Türkmenlere herhangi bir bakanlık verilmemiştir.

 

TÜRKMEN SİYASETÇİLER RADİKAL KARARLAR ALMALIDIR.

Irak’ta bulunan Hristiyanların nüfusu 700 bini geçmemektedir, ancak Abdülmehdi kabinesinde bakanlığı bulunmaktadır. Türkmenlere Irak hükümetinde temsil hakkı tanımayan siyasi sürecin üstesinden gelinmesi için Türkmenlerin önde gelen siyasi karar mercilerinin birlik içerisinde önemli ve radikal adımlar atması gerekmektedir. Yukarıda belirtilen gelişmeler değerlendirildiğinde, Türkmenlerin statü sorununun giderilmesi ve siyasi arenadaki tehdit unsurlarının önüne geçilmesi için Türkmen siyasetçiler, radikal adımlar atmalıdırlar. Bu adımlar şu şekilde sıralanabilir.

a. Tüm Türkmen siyasi partilerinin, kurum ve kuruluşların mezhepsel bölünmeye karşı birlikte hareket etmesi elzemdir. Türkmen siyasi oluşumlarının bilhassa seçimlerden sonraki süreçte katıldıkları Şii-Sünni siyasi koalisyonlarının bir parçası olarak hareket etmemelidir. Söz konusu Türkmen partilerinin Türkmen kimliğini ön plana çıkararak, hükümette yer almak için çalışmalıdır.

 

b. Irak Türkmen Cephesi (ITC) olmak üzere Türkmen parti ve teşkilatlarının Irak’ta cereyan eden siyasi ve askeri gelişmelerin Türkmenler açısından çözümü için ortak kriz masası oluşturmalıdır. Kriz masası, genel olarak ülkede meydana gelen her türlü siyasi, güvenlik ve ekonomik krizleri, özelde ise Türkmen bölgelerinde yaşanan gelişmeleri değerlendirmeli, iyi analiz etmeli ve çözüm üretebilmelidir.

Bu çerçeveden bakıldığında, ITC ile Türkmen siyasi hareketinde söz sahibi olmak isteyen Türkmen parti ve kurumları reforme edilmeli ve yeniden yapılanmaya gidilmelidir. Sözü edilen reform ve yeniden yapılanmaların sadece Türkmen siyasetindeki kişilerin değiştirilmesi, görevden alınması veya başka bir kurum kuruluşlarda pasifize edilmesi değildir. Türkmen siyasi sahasındaki sistem sorunlarının giderilmesi, kurumların koordineli bir yapıda çalışabilmelerinin önü açılı ve güçlü bir Türkmen siyasi iradesinin ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda, Irak’ın siyasi sürecinde güçlü bir Türkmen varlığının etkin bir hal alması için Türkmen siyasi arenasındaki tüm kurum ve müesseseler koordineli olarak çalışmaları gerekmektedir. Türkmen siyasi partileri birbirileriyle politik, ideolojik ve vizyon bağlamında ayrışma yaşayabilir. Velakin Türkmenlerin geleceğiyle ilgili stratejik kararlarda birlikte harekât etmelidirler. Bu nedenle Türkmen siyasi oluşumları kendi içlerindeki kişisel veya kurumsal çıkara dayalı meselelerden dolayı yaşadıkları ayrışmaları ortadan kaldırmalıdırlar. Türkmen siyasetinin önceliği Irak içerisindeki gelişmeleri yakından takip edip bölgesel ve uluslararası gündeme yönelik bir vizyon sahibi olmaya yönelmelidir.

Öte yandan, Türkmen partilerindeki yürütme organına seçilen başkan ve üyeler Türkmen bölgelerinde yapılan seçimlerle göreve getirilmesinde yarar vardır. Türkmen politikasını aktifleştirmek gayesiyle yapılan kurultayların sonucunda seçilenlerin Türkmen toplumu tarafından tam anlamıyla desteklenmediği gerçeği de söz konusudur. Hal böyleyken, Türkmen siyasi hareketindeki üst düzey kadroların Türkmen bölgelerinde yapılan seçimlerle göreve getirilmesi için bir mekanizma kurulmalıdır.

 

KERKÜK SORUNU VE TÜRKMENLER

ABD, Kürtlerin Bağdat hükümetinde faal bir şekilde yer alması ve destek vermesi için kalıcı Irak Anayasası’nda iç savaşa kadar sebebiyet verebilecek 140. Maddeyi ekleyerek ülkede ciddi bir soruna yol açmıştır. Bu bağlamda Irak’ta Kürtlerin üstlendiği görevler ve izledikleri stratejiler dikkate alındığında, Irak işgalinden sonra üç temel hedefe yöneldiği söylemek mümkündür. Bunlardan ilk hedefi, Kerkük’ü vilayet olarak Kürt yönetimine bağlanmak. İkinci hedef, petrol ve diğer enerji kaynaklarıyla birlikte tamamen ekonomik bağımsızlığını kazanmak. Diğeri hedef ise bağımsız bir Kürt devleti kurmak ve tüm dünyaya ilan etmek olarak söylenebilir.

Ancak Kürtlerin 2003 yılından sonra Irak devleti içerisinde hayata geçirmeye çalıştıkları petrol konusu dışındaki diğer iki önemli stratejileri  gerçekleşmemiştir. Özellikle 25 Eylül 2017 tarihinde Kürt yönetiminin aldığı bağımsızlık referandumu kararından sonra Kürtler başta Kerkük olmak üzere, 140. maddeyi kapsayan tüm tartışmalı bölgeleri kaybettiler. Bu nedenle ABD ve Uluslararası Koalisyon Güçleri tarafından işgal edilen Irak’ta devlet kurumları zafiyete uğrasa da ülkedeki iç dinamiklerin ve bölgesel-küresel dengelerindeki konjonktür, Kerkük’ün Kuzey Irak’a bağlanmasına müsaade etmedi. Dolayısıyla Kerkük’ün demografik, sosyo-kültürel çeşitliliğe sahip etnik yapısı dikkate alındığında kentin geleceği ile ilgili kararları Kürtlerin tek taraflı olarak verebilecek gücü olmadığı ifade edilebilir.

 

KERKÜKE MUTLAKA BİR TÜRKMEN VALİ ATANMASI GEREKMEKTEDIR”

Bu kapsamda söz konusu sorun Kerkük’te yaşayan Türkmen, Kürt ve Araplar arasında ortak kararın olması ve sorun uzlaşıyla çözüme kavuşturulmalıdır.. Şu gerçeği unutmamak gerekir; Kerkük’ün idaresinde hangi unsur güçlü olursa olsun kentin idaresini veya geleceğini ilgilendiren kararların tek bir merci tarafından alınması durumunda iç savaşa neden olacak riski beraberinde getirecektir. Bu bağlamda kentin idaresinde  adiliyet ve hakkaniyet gözetilmelidir. Dolayısıyla  16 Ekim 2017 tarihinden bu yana Kerkük valiliği görevini vekâleten yürüten Arap kökenli Rakan el Cuburi’nin yerine kentte mutlaka bir Türkmen vali atanması gerekmektedir. Çünkü 2003’ten bu yana Kerkük valisi hep Kürtlerden olmuştu. 2016 yılında da vekâleten de olsa Araplar valilik görevini yürütmektedir. Artık Kerkük’teki tüm unsurlar aralarındaki husumetin ortadan kaldırılması için bir Türkmen vali atanması elzemdir. Kerkük’teki valinin Türkmen olması durumunda Türkmen-Kürt ilişkilerine de pozitif yansımaları olacaktır. Bunlara ilaveten kentteki siyasi krizlerin ve ikili ilişkilerin olumlu yönde değişmesine de yol açacaktır. Ancak Kerkük sorunu özelinde bütün bu gelişmeler yaşanırken, Kürtlerin yeni Kerkük stratejisine dikkat etmek gerekmektedir. Çünkü Kerkük’teki vali atama sorunu Kürtler tarafından Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB)-Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) arasında bir sorun haline gelmiş gibi gösterilmektedir. Sürekli KYB - KDP arasında Kerkük konusu pazarlık haline getirilmekte ve Kerkük valisi görevi için adaylar gösterilmektedir. Hatta Kerkük’teki vali sorununun çözümü kentteki Türkmenler, Kürtler ve Araplar arasında bir konsensüs sağlanması gerekirken KDPKYB yetkilileri kendi aralarında görüşmeler yapmaktadır. Dolayısıyla 2005 yılından beri Kerkük’te yapılamayan mahalli seçimlerin ve yaşanan krizlerin çözülmesi için en uygun model kentin idari paylaşımını yüzde 32’şer Türkmen, Kürt ve Araplar, yüzde 4 ise Kildu-Asurilere verilmesidir. Bahse konu bu model Kerkük sorununa geçici de olsa bir çözüm olabilir. Vali görevi sorununun çözümü konusundaysa iki yıl Türkmenler iki yıl da Kürtler olarak paylaşılabilir. Dahası Kerkük sorunu kentte yaşayan tüm unsurların ortak sorunu haline geldiği gibi idari paylaşımlar için de ortak çözüm önerilerin değerlendirilmesi gerekmektedir.  Bu duruma Bağdat hükümetinin de Kerkük’ün özel bir statüye sahip olmasından dolayı olumlu bakabileceği ihtimali kuvvetlidir. Irak’ta köklü bir değişim olmadığı müddetçe (askeri darbe gibi) Kürtlerin hâkim olduğu Kerkük ve tartışmalı bölgelerdeki gelişmelerin artık 16 Ekim 2017 tarihinden öncesindeki tabloya geri dönmeyeceğinin altını çizmek lazım.

 

TÜRKMENLERI SAVUNMA GÜCÜ OLMALI

ABD işgalinin ardından Irak’ta iki güç etkilidir. Bunlardan birincisi ekonomik ve finansal güç. Diğeri ise askeri ve silahlı güçtür. Bu nedenle Türkmen bölgelerinin güvenliğini korumak amacıyla mezhepsel ayrışmadan arındırılmış Türkmen savunma gücünün kurulması için geç kalınsa da halen fırsatlar mevcuttur. Türkmenlerin savunma gücünün olmamasının iki temel sebebi vardır. Birinci sebep finansal destek sorunudur. Türkmenlerin ekonomik gücü oldukça zayıftır. İkinci sebep ise silah tedariki ve Türkmen savunma gücü içerisindeki silahlı unsurların eğit-donat kapsamında bölgesel ve küresel güçlerden alacağı destek sorunudur. Irak’ta bulunan milis güçlerinin neredeyse tamamı Bağdat hükümetinden veya dış ülkelerden yardım almaktadır. Örneğin İran, Iraklı Şiilerin milis güçlerine (Haşdi Şabi içindeki bazı gruplara) silah, para, eğitim ve askeri danışmanlık desteği vermektedir. Kürtlere bağlı Peşmerge güçlerine başta ABD olmak üzere, Batı’lı ülkelerin silah, eğitim ve askeri danışmanlık gibi destekleri mevcuttur. Ülkedeki terörle mücadele (IŞİD/DAEŞ) kapsamında Bağdat merkezi hükümetinin yanında savaşan Sünni Arap aşiretlerinden oluşan gönüllü milis güçlerine Bağdat’tan, Washington yönetiminden ve Körfez ülkelerinden (Suudi Arabistan, Katar) önemli ölçüde para ve silah desteği almaktadırlar.

Oysaki Türkmenlere herhangi bir yerden bu türden destek yapılmamaktadır.

 

“IRAK’TA HERHANGI BIR KESIMIN AĞIR SILAHLARLA DONATILMIŞ SAVUNMA GÜCÜNE SAHIP OLMASI GEREKMEKTEDIR”

Türkmenlerin yukarıda sözü edilen yerel güçlere benzer bir savunma gücü kurmasıyla beraber bölgesel ve uluslararası aktörlerden destek almaması durumunda büyük sorunlarla karşılaşabilecektir. Bu açıdan bakıldığında Türkmen gönüllülerinin Nisan 2016’da IŞİD terör örgütünden kurtardıkları Kerkük’e bağlı Beşir köyüne yönelik düzenlenen operasyonlarda uluslararası koalisyondan herhangi bir destek alamaması önemli bir örnektir. ABD işgalinden bu yana Irak’ta hafif silahlarla donatılmış bir savunma gücü kurmak ve askeri olarak mücadele etmek artık zorlaşmıştır. Irak’ta artık herhangi bir kesimin kendi can güvenliğini ve bölgesini savunabilmesi için ileri teknolojiye sahip ağır silahlarla donatılmış bir savunma gücüne sahip olması gerekmektedir. Irak’ta eğer bir Türkmen savunma gücünün kurulması hedefiyle girişimler yapıyorsa, bu gücün öncelikle ağır silahların tedariki hususunda bölgesel ve küresel güçlerden yardım talep etmesi göz önünde bulundurulmalıdır.

GENEL DEĞERLENDIRME

Irak’ta zor süreçlerden geçen Türkmenlerin hem kurumsal hem de bölgesel ve küresel ilişkilerde yer almaları gerekmektedir. Dolayısıyla Türkiye, Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı siyasi, ekonomik, insani ve güvenlik sorunlarına Türk milliyetçiliği olarak bakmamalıdır. Çünkü Irak’ta Türkmenlere yönelik izlenen göçe zorlama, asimilasyon, suikast ve fidye karşılığında adam kaçırma eylemleri artık ciddi bir insani sorun haline gelmiştir. Türkmen sorunu artık Türk milliyetçiliğinin bir sorunu olmaktan çıkarak insani kriz halini almıştır.

Irak’ta bulunan etnik ve dini gruplara ciddi dış destek verilmektedir. Örneğin, Kürtlere ABD, Batı ve bölge ülkeleri destek vermektedir. Şiileri, İran tüm gücüyle desteklemektedir. Sünni Araplara, Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün yardım etmektedir. Türkmenlere ise maddi yardım olarak Türkiye’nin desteği büyüktür. Ancak Ankara’nın Türkmenlere siyasi destek anlamında eksik kaldığı bazı hususların olduğu söylenebilir. 25 Eylül 2017 tarihinde Kuzey Irak’ta yapılan bağımsızlık referandumdan sonra Ankara-Erbil ilişkilerinde cereyan eden mesafeli politikaların 29 Nisan 2019’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bölgeye ziyaretiyle ikili ilişkilerin yeniden güçlenmeye başlamıştır. Bu bakımdan Ankara’nın Kuzey Irak Kürt yönetimiyle geliştirdiği ilişkilerinin Türkmenlere olumlu yansıması ve Türkmenlere bölgenin ikinci unsuru olarak muamele edilmesi gerektiği söylenebilir. Başka bir ifadeyle Kürt yönetiminde Türkmenler bölgenin ikinci unsur olarak bir muamele görmesi için girişimlerin başlaması önemlidir. Özetlemek gerekirse; Türkiye Irak politikası kapsamında Türkmenlere yönelik özel bir politika geliştirmesi ve izlemesinde yarar vardır.