https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


KÜRESEL GÜÇLERİN, YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİN SATIN ALAMADIĞI, DARBECİLERİN -CUNTACILARIN DİZGİNLEYEMEDİĞİ LİDER:‘MUHSİN YAZICIOĞLU’

‘MUHSİN BAŞKAN’ ASKERİ VESAYETLE, DARBECİLERLE, CUNTALARLA MÜCADELE ETTİ


Muhsin Yazıcıoğlu 40 yıllık siyasi yaşamı boyunca askeri vesayete, bürokratik vesayetlere, parti vesayetine, yargı vesayetine, parti devletine hep karşı olmuştur. Darbecilerle darbe peşinde koşanlarla cuntalarla daima mücadele etmiş demokrasiyi ve milli iradeyi savunmuştur.

Muhsin Başkan 55 yıllık yaşamında hep ‘Anadolu kimliği’ ile hareket etti. Millî ve manevi değerleri savundu, milletin değerlerine sahip çıktı. Milletin inançlarına, değerlerine saldıran, savaş açanlara karşı, hep milletinin yanında yer aldı.

Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ‘MHP ve Ülkücü Kuruluşlar’ davasında idamla yargılandı. Kendi tabiriyle 4 kez idam sehpasından dönmüştü. İdamını isteyen ABD uşağı 12 Eylülcülere meydan okudu. Zulme rıza göstermedi, zalimlere boyun eğmedi. Devletine, milletine küsmedi. İnandığı davadan, ideallerden taviz vermedi.

Muhsin Başkan, bir konuşmasında “Ne kaderime küstüm ne devletime küstüm! Çünkü inanmak iman etmek varsa bir şeye bedel neyse katlanıp; Yarabbi kahrın da hoş lütfûn da dedik” demişti. Davasına, inanmış bir iman ve ahlak adamı söyler bu sözleri.

ABD/NATO icazetli, destekli 12 Eylül faşist darbesi sonrası tutuklanmış, Ankara Mamak’ta, Askeriye’ye ait C – 5 adlı işkence merkezinde insanlık dışı işkencelerden geçirilmiş, idamla yargılanmış 7,5 yıllık mahpusluk hayatının, 5 yılını hücrelerde geçiren Muhsin Yazıcıoğlu’na göre darbecilik, komitacılık eski bir hastalıktı. Ona göre, ‘darbeciliğin ahlakı yoktur.’ 27 Mayıs 1960’tan beri darbecilik adeta ‘yasallaştırılmaya’ çalışılmıştı. Yazıcıoğlu, 1993, 28 Şubat süreci ve e – muhtıra 27 Nisan 2007 dâhil olmak üzere, geçmişten günümüze darbeler, darbe söylentileri ile ilgili olarak, şu tarihi öneme sahip sözleri söylüyor, analizleri yapıyor:

“Türkiye, askeri – bürokratik vesayet altında bu günlere geldi. Askeri vesayet halen devam ediyor, ülke normalleşemedi, sivilleşemedi, demokratikleşemedi. Yapılan darbe ve müdahalelerin arkasında ABD /NATO’ vardır.

Darbeler bir projedir. Militer siyaset tehlikeli bir siyasettir. Tankların ve süngülerin gölgesinde demokrasi olmaz ve gelişmez. Genelkurmay siyasi parti değildir. Politbüro değildir. Ordu siyasi parti değildir. TSK, siyasi parti gibi davranamaz. Asker partisi, Ordu Partisi, çoğulcu demokrasilerde olmaz. Demokrasinin özüne, ruhuna aykırıdır. Asker, bir siyasi partinin yan kuruluşu gibi veya onun partizanı gibi tavır ve tutum takınamaz.

Demokrasilerde ordunun yeri ve konumu bellidir, görev alanının dışına çıkamaz. Askerin görevi, sivil siyasete karışma veya sivil hükümetlere operasyon yapmak, emretmek, talimat vermek değildir. Ordu, siyasete alet olmamalıdır. Yıpranmamalı, yıpratılmamalıdır.”

(DEVAMI VAR)