https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


Kimlik, dil ve düşünce dünyası - 3

Dil - kültür - bilim ve Felsefe ilişkisi


Bilimsel açıdan gelişmiş bir kültür, sanat eserleri ve felsefe bakımından
da gelişmiştir. Bu gelişmeleri sağlayan temel dinamik olan şey , gelişmiş bir dile de sahiptir. Aynı durum, tersi açısından da geçerlidir. Ancak bilimsel ve felsefi yönden gelişmeyi sağlayacak olan bütün koşullar sağlansa bile varlık karşısında merak eden, ilgi duyan ve var olanlar arasındaki ilişkileri tespit etmek isteyen, bir bakıma varlığın anlamını keşfetmek veya ona anlam yüklemek isteyen insan yoksa bilim ve felsefe elbette var olmayacaktır. 
Sorun, önemli ölçüde belirli bir kültür havzasında yaşayan insanın kendi özel konumuna yani bilim ve felsefe yapma arzusuna dayanır. Gerçi Aristoteles’in dediği gibi “her insan doğal olarak bilmek ister.” Bu bilme isteği, pratik sorunlar yaşayan bireyin ya da toplumun sorunlarını çözmeye yönelik olduğu gibi sırf bilmek için bilmek isteğinden de kaynaklanır. Düşünce dünyasına asıl katkı, ikinci bilme isteğinin sonucunda ortaya çıkar.

Bazı kültürlerin insanlarının sadece kültürel gerekçelerle veya yaşama biçimleriyle ya da sahip oldukları dilin imkânlarıyla bilim ve felsefe dünyasına katkıları açıklanabilir mi?

Her kültür ve medeniyetin kendisine özgü ve kendisine dayanan bazı kavramları vardır. Kavram, soyut düşünme imkânı tanır ve dünyadaki çokluk, çeşitlilik ve farklılıkları bir örnekte toplamak suretiyle dünyayı düzenli görmemizi sağlayan genel bir bakış biçimi sunar. Kavramlarla düşünmek suretiyle bilim ve felsefe yapma imkânı vardır. Şayet bir kültürel yapı, kavramsal düşünme seviyesinde bir zemin oluşturmadıysa o kültürel yapıdan bütün insanlığa hitap edebilecek evrensel projeler ve sistemler beklemek mümkün değildir. Olaylarla ve tek tek var olanlarla ilgilenmek, sadece ilgilenilen olayları ve var olanları tasvir etmek demektir. Önemli olan tek olanda evrensel olanı bulup ortaya çıkarabilecek bir bakış açısına sahip olmaktır. 

Tek olanda evrensel ve genel olanı bulmak, bilim ve diğer disiplinler için axiomatik bir sistemin oluşmasına katkı sağlar. 
Eğer böyle bir axiomatik sistemden mahrum kalınırsa dünya hakkında genel bir görüşe ve düşünüşe ulaşmak imkânsız hale gelir. Aslında bu imkânsızlık, bilim ve felsefe yapma açısından bir imkânsızlıktır. 

İşte kültür, genel bir görüş ve düşünüşe ulaştıracak kavramsal şemalar sunmak suretiyle bilim ve felsefe yapma imkânı sağlamalıdır. Bunu sağlayacak olan da elbette dildir. Çünkü dil ile düşünce arasında sıkı bir ilişki vardır. Ama sadece dilin imkânları ne ölçüde yeterlidir. Ayrıca böyle bir durumda bilim ve felsefe yapma imkânını sadece bir tek neden ile açıklama hatasına düşmüş olmuyor muyuz?

Bilim ve felsefe ilgi, merak, varlık karşısında hayret ve şaşkınlık duyan bireysel çabaların ürünüdür. Bireysel çabaların gerçekleştiği kültürel zemin ilgi, merak, hayret, şaşkınlık duyan bireyleri motive edebilecek ve engellemeyecek bir ortam sağlamak durumundadır. Bu ortam otorite ile ilişkilerden ahlâki, dini ilişkilere kadar bütün bir hayat alanında bireye özgürlük tanıyan ve her şeyi düşünmeye izin veren bir ortam olmalıdır. Düşünme, bir şey üzerine düşünme olduğu için bilim ve felsefe yapacak olan bireye malzeme sunan bir kültürel ortam, refleksiyona uygun bir ortam olmalıdır. Çünkü düşüncenin kendi üzerine katlanması veya düşüncenin düşünülmesi de diyebileceğimiz tarzda bir refleksiyon için işlenecek malzemeye ihtiyaç zorunludur. Bu açıdan Yunan kültür ve felsefesi güzel bir örnektir. Sözgelimi Yunan mitolojisi, bu mitolojiye dayalı çok tanrılı Yunan dini; Mısır, Mezopotamya, Anadolu Uygarlıkları, Babil ve Uzak Doğu dinlerinden alınmış olan hayata ve tabiata ait tasavvurlar Yunan kültür ve felsefesinin oluşmasında önemli kaynaklar olmuştur. Yunanlı filozoflar, bu kaynakları işlemek suretiyle pratik ilgileri aşan genel bir evren kavrayışına ve tabiat tasavvuruna ulaşmayı denemişlerdir.