Zafer Bekaroğlu

Tarih: 31.07.2024 16:03

Kentsel Dönüşüm Yasa’mız ve yapısal güvenliğimiz-2

Facebook Twitter Linked-in

Sevgili okurlar, geçen hafta başladığımız yazı dizimizle, büyük bölümü deprem riski altında bulunan ülkemizde, birçok kentimizde yaşayan halkımızı ilgilendiren bir konuyu, risk altındaki binaların yenilenmesi esnasında karşılaştığımız sorunları dile getiriyoruz. Amacımız, mesleki hayatımızda yaşadığımız tecrübeleri aktarmak suretiyle, bu kritik konuya ilgililerin dikkatini çekmektir. Bu sorunların bir kısmı, riskli binalarda yaşayanların aldıkları/alacakları kararları ilgilendirmekte ve doğru yönlendirilmeleri ile çözülebilecek sorunlar olup, bir kısmı yerel idarecilerin yapacakları düzenlemelerle ortadan kaldırılabilir niteliktedir, bir kısmı ise iktidarın ülke bazındaki uygulama kararları ile yerel yöneticilerle yapacakları işbirliği ile hayata geçirilebilecektir.

…  Geçen haftadan devam!

Sonuçta, kendi halinde yürüyen ve ancak rant kokusu alınan yerlerde devam eden bina bazında yenileme inşaatları ile halkın can endişesini ortadan kaldırmak için kaplumbağa hızında yol alınmakta, ancak bu suretle devam eden inşaatlarla dolu semtlerde, semt sakinlerinin huzurunun da canına okunmaktadır.

Halen yürütülen yıkım ve yeniden yapım sürecinin günlük hayatımıza getirdikleri:

Her mahallede sürekli yaşanan inşaat tozu, gürültüsü, ağır tonajlı ve geniş inşaat araçlarının yaşamımızın bir parçası haline gelmesi.. Trafik sorunu, otopark sorunu, yol daraltmalar, kapatmalar.. Bu yıl sokağın başında, gelecek yıl ortasında, sonraki yıl diğer tarafında ama hayatımızın içinde sürekli devam eden inşaatlar.. Bazen çeşitli nedenlerle, muhtelif seviyelerde tatil edilmiş, terk edilmiş olan şantiyeler..

1970’lerdeki yapılaşma furyasının arkasından bir süreliğine sessizliğe, tozsuzluğa, huzura alışmış semtlerimizde sürekli inşaat ortamında yaşamak.. Yaşamın ortasındaki inşaatların neden olduğu kazalar, komşu yapılara ve şahıslara verilen hasarlar.. Toz, toprak, gürültü içinde geçen yaşam.. Senelerce süren, sürecek, bitmeyen inşaat süreci.. Sürekli örselenen yorgun şehirler.. Tartışmalar, kavgalar .. 

Normal inşaat sürecinin olmazsa olmaz rahatsızlıkları yanında, hiç hazmedemediğim ekstra rahatsızlıkları da var. Olmaması gereken rahatsızlıklar ve ekstra harcamalar bunlar. Müteahhitlerimizin yurt dışındaki kontrollü inşaatlarda yapmadıkları, daha doğrusu yapamadıkları şeylerden biri: İnşaat kaba yapısı tamamlandıktan sonra yatay ve düşey tesisat delikleri açılması. 

Beton dökülürken kalfaya, projedeki delikleri göstererek, bunların kalıplarını döşeme plakı içine koymasını istediğimde, ‘tesisat yapılırken delikleri açılır, yoksa yapılacak tesisat ile delik yerleri denk gelmez zaten’ diye akıl vermeye kalktı çok bilmiş ve tecrübeli kalfa edasıyla. Sonra zoraki yerleştirdi kalıpları istemeye istemeye.

Standartlara uygun mühendislik ve kontrollük hizmetleri olan inşaatlarda çalışmış kalfalar projelerin tekamül ettiğini bilirler ve güvenirler ki, tüm disiplinlere ait çizimlerin birbirleri ile çakıştırılması yoluyla (superpoze) tekrar tekrar kontrol edilmesi ve revizyonlardan geçirilmesi sonucunda proje ile gerçekleştirilen inşaat tüm ölçü standartlarıyla aynen inşa edilmiş olacaktır. Dolayısı ile tesisat delikleri ile kaba yapı tamamlandıktan sonra yapılacak tesisat birbiri ile çelişmez. Mahalli inşaatlarda ise maalesef bu proje standartlarına ulaşmak genellikle mümkün olamıyor. Bunda, hem kontrol ile görevli olan kurumların, hem de kaliteyi gözardı eden işverenlerin kusuru bulunmaktadır.

Bu satırları yazarken bile İstanbul, Suadiye’deki ofisimde etraftan gelen takır-tukur kompresör ile kırma sesleri, bazen karot sesleri duyulmakta, zamanın sessizliği ile meşhur semtimizde. Hastası, yaşlısı, beşikte uyuyan bebek, sınavına hazırlanmakta olan öğrenci.. Nasıl bir hayat yaşıyorlar bu bir türlü bitmeyen gürültü ortamında?

Boru geçişleri, kanal geçişleri vs. için bunlar. Projeler çoğu kere eksik olduğu için, kalfa da bu eksik projelere göre yapılan inşaat nasıl olsa tam gerçekliği karşılamayacak diye düşünüyor. Sonradan açılan boşluklar nedeniyle, projesine göre döşenmiş olan demirler kesilirmiş, ekstradan moloz çıkarmış, vakit kaybı olurmuş, normal inşaatlarda olmaması gereken fazladan gürültüler yaşanırmış, çevreyi rahatsız edermiş, ekstra masraf olurmuş.. Umurunda değil, inşaat öyle yapılır çünkü(!). Projesi yarım yamalak olan, inşaatta her halükârda yerine uymayacak kalıp ilaveleri için fazladan işgücü harcamaya değmeyeceğini düşünüyor kalfam. 

Kalfanın umurunda olmadığı gibi, kötü ve yetersiz kontrol sisteminin yol açtığı bu ekstra rahatsızlıklar yöneticilerimizin de umurunda değil. "Kim kontrol edecek?" sorusuna verilen cevap aynı: "Yapı Denetim var ya!" 

İkamet ettiğim ve ofisimin bulunduğu binanın yanındaki parselde yapılan inşaatın hafriyatı sırasında sınır duvarımız yıkılmıştı. Duvarla birlikte 1 metrelik yeşil bant içindeki 17-18 adet ağacımızla birlikte tabii. Müteahhitle, zararı giderip eski haline getirmesi için protokol yapmıştım, betonarme karkas zemin kata çıktığında, geri dolgusu ile birlikte, sınır duvarı yapılacak, ağaçlar dikilecekti. Aradan 1.5 yıl geçmesine rağmen yapılmayınca inşaatın yapı denetimini aradım, bodrum kat perde duvarımıza verdiği zarara dair raporunu istedim. Ne cevap aldım dersiniz? Yapı denetimi sorumlusunun çöken 30 metre boyundaki betonarme sınır duvarından haberi yoktu, parselinin dışında olduğu için sınır duvarımızla ilgili bir sorumluluğu yokmuş!

İşte çok acı tecrübelerin arkasından, kontrolün en sıkı olduğu dönemdeki inşaat kontrolümüzün durumu!

Devam edecek!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-F0G61HQYBB