6306 sayılı yasa, riskli yapıların yenilenmesinde öncelikli olarak toplulaştırmayı işaret etmiş iken, kentsel dönüşüm yasanın ruhuna uygun olarak devam etmemiştir. Başlangıçta parsellerin toplanarak İdare’ye başvurulması tavsiye edilmekte iken, kentsel dönüşüm bina yenilemeye dönüşmüş, kendi halinde, yavaş bir seyirle ve önce kullanıcıların büyük çoğunluğunun aşina olmadığı zor bir sürecin maddi ve psikolojik zorluklarıyla, daha sonra inşaat süreci sorunları ile, tamamlandıktan sonra ise yenilenen binalardaki nüfus artışı nedeniyle kente yüklenen ek sorunlarla sürmektedir.
Halk, "Riskli Yapı" tanımında paydaşları ile anlaşamamaktadır. Gecikmeksizin derhal güvenli bir yapıya kavuşmak isteyenler, ikamet ettiği veya kira geliri aldığı konuta (riskli bile olsa) dokunulmasını istemeyenler, yıkıp yeniden inşa etmenin maddi külfetini karşılayabilenlerle karşılayamayanlar, inşaatı yaptırmak için ihale modellerinde anlaşamayanlar arasında senelerce süren görüşmelere hatta tartışmalara şahit olunmaktadır.
Banliyölerdeki sorunlu ve kaçak yapılaşmanın çok olduğu bölgelere ise el atılmaya cesaret bile edilememiştir. Dere yataklarında, dolgu ve bataklık alanlarda yapılan yerleşmelere dokunulmamaktadır. Yerel yönetimler, halkın yaşam kalitesini artıracak planlar yapmakla ilgili yükümlülüklerini yerine getirmemiş veya getirememiş, hukuki sorumluluklardan kaçınmış, bu alanda çalışmalar yapanlar da yalnız bırakılmıştır.
Yasa, 99 depremi sonrasında çok iddialı olarak yayımlanmıştı. Ancak sonrasında, diğer hukuk dalları ile çelişen maddeleri nedeniyle uzayan süreçlerle karşılaşılmaktadır. Müteahhitler, kâr gördükleri bölgelerdeki girişimleriyle sözleşmeler yapmakta, mevcut imar haklarını sonuna kadar, hatta fazlasıyla kullanmış ve ek bağımsız bölümler çıkarılması mümkün olmayan bölgelerdeki yapılarda yaşayanlar ise kaderine terkedilmiş durumda kalmaktadır. Mevcut yapılaşma üzerine ek bağımsız bölümler çıkarılmasının ne kadar doğru olduğu ayrı bir tartışma konusudur.
Hani devletin devamlılığı vardı? Kişiler değişse bile kurumlar eski ahitlerine sadık kalırlardı hani? Öyle olsaydı, otoritenin eski yanlışlarını telafi etmek için şimdiki görevlilerin uyku uyuyamaz durumda olmaları gerekirdi. Halbuki herkes çok rahat. Sorumluluk? Sorumluluk eskilerin. "Biz yapmadık. Biz yapılan yanlışları düzeltmeye geldik", ama düzeltmek için adım atmıyorsunuz.
Toplu konut üretmek amacıyla kurulmuş olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşu Kiptaş, kentsel dönüşümden umudunu kesmiş olacak ki, sürecin devam ettirilebilmesi için tek tek bina yenileme çalışmalarına yöneldi, ama, talip olan tapu sahipleriyle aylarca hatta seneler süren anlaşma sağlanması çalışmalarından sonra, yine uzun zamanlar alabilen ihale süreçleri yaşanmaktadır.
Bina yenileme inşaatları, gerçek anlamda kentsel dönüşüm olmayıp, genellikle bina güvenilirliğini artıran ama bu arada, zaten yoğun nüfusuyla yorulmuş kente hesaplanmamış yeni yükler yüklemeye devam eden bir garabettir. 1000 m² nin altındaki küçük parsellerde bodrumda otopark bile yapılamamaktadır. (Bodrum otoparkını neden vurguluyorum? Çünkü, zemin alanını, rekreasyon alanı olarak binada ikamet edenlerin sosyal aktivitelere ve çocukların kullanımına ayrılsın istiyorum. Kiptaş’ın bile bunu gözardı ederek iş almaya çalışmasını da yadırgıyorum.)
Ne yazık ki, bu yöntem diğer kentlerde de, bütün ilgililer için, kentsel dönüşüm imiş gibi kabul edilmiştir. Oysa, sadece 6306 Sayılı kanunun teşviklerinden faydalanırken adı kentsel dönüşümdür.
Mimar olarak, bir parsel ile ilgili talep geldiğinde, ilk işimiz komşu parsellerle birleşildiğinde neler olabileceği konusunu araştırmak, hatta, onunla yetinmeyip, ada bazında proje geliştirildiğinde ne olabilir incelemesi yapmak oldu. Sonraki hedefimiz ise, hiç olmazsa, gece nüfusunu artırmamak için projeler geliştirmek idi.
Bunlar çoğu kesimler tarafından hayal olarak görüldü, böyle çalışmalar ilgililerden de rağbet görmedi. O zaman anladık ki, Türkiye’de kentsel dönüşüm bize göre değil!
Halkın isteklerini ve mevcut sorunları tespit edip, bölgesel toplu inşaat projeleri geliştirmek ve hayata geçirmek için KENT KONSEYLERİ uygun bir araç olmalıdır. Neden bu çok önemli meselede Kent Konseyleri kullanılamıyor? Böyle müesseseler görüntüyü kurtarmak için mi kuruluyor? Kâğıt üzerinde mi kalmalı? Halkımız için kullanılsa daha doğru olmaz mı? Şehir yaşamını düzenlemek için, mekanları daha konforlu yaşanabilir hale getirmek için (yani kendi amacı doğrultusunda) kullansak olmaz mı?
Halk, kendi binasının bulunduğu parseli, çeşitli mülkiyet sorunları, farklı boyutlardaki parsellerin birleştirilmesi ile inşa edilecek konutların hakkaniyete uygun projelendirilememesi gibi endişeler ile paylaşmaktan kaçınmakta, işin boyutunun büyümesi halinde başına gelebileceklerden korkmakta, şeffaflık ve dürüstlükten uzaklaşılabileceği, birilerinin menfaatlerine alet edileceği endişesi duymaktadır. Düşünün! Hak sahiplerinin haklarına ayırım yapılmaksızın sahip çıkan hakkaniyetli ve devlet garantisi altında doğru projeler geliştirilmesi, süreçten korkan halkı ikna eder mi? Şeffaflık ve dürüstlük ile yapıldığına inanılan çalışmalar, şu ana kadar yapılamayan doğru dönüşüm planlamalarının yolunu açıp yapılabilirlik sağlayabilir mi?
İnsanlar, arazinin daha fonksiyonel kullanılmasına mı, çevresinde yeşili, peyzajı, sosyal donatıları olan projelere mi itiraz ediyorlar? (Evet, maalesef bunlara da itiraz edenler var! Kimileri, böyle yapıldığında konutlarının kullanma alanlarının kısıtlanacağı ve maliyetin yükseleceği veya amacı doğrultusunda kullanılamayacağı endişesine sahip).
Sağlam yapılaşma ile birlikte modern bir şehir planlamasının önünü açabilecek yetkili kadrolardaki görevliler neden sessizce izliyorlar olup biteni? Halk ile bu konular neden konuşulmuyor? Yoksa umudunuzu mu kestiniz? Halktan mı kestiniz? Kendinizden mi?
Bu hukuki sorunlar içeren projeleri geliştirmek çok yorar tabii ki. Yorulmaktan mı korkuyorsunuz? Ekip mi yok? Yetenek mi? İrade mi?
Bazen hukuki sorunlarla baş edemiyorsunuz, bazen arkanızda yeterli ekip desteği bulamıyorsunuz, bazen gayret ediyorsunuz, siyasi irade uzak durduğu için sonuca gidemiyorsunuz. Böyle hayati bir konuda merkezi idare ile yerel yönetimlerin çekişmesinin halen risk altında yaşayan insanlarımızın canına mal olacağını düşünen sağ duyu sahibi yöneticilerimiz yok mu?
(Devam edecek…)