Siyasette en tehlikeli şey nedir biliyor musunuz? Yanlış yaptığını fark edememek ya da daha kötüsü; yanlış yaptığını fark ettiği hâlde bunu umursamadan devam etmek. Daha önce de defalarca dile getirdim. Kayseri’den seçilen bazı milletvekillerinin uygulama hataları artık münferit olmaktan çıktı, kronik hâle geldi. Buna rağmen ne bir özeleştiri var ne de ‘acaba temsil ettiğim partiye zarar mı veriyorum?’ sorusu. İşte asıl kopuş da burada başlıyor. 2025 yılının sonuna geldiğimiz şu günlerde geride kalan süreçte dönüp baktığımızda Kayseri milletvekillerinin Meclis’te, bakanlıklar nezdinde ya da Ankara kulislerinde ortaya koyduğu performans ne yazık ki iç açıcı değil. Çok konuşan, çok görünen ama somut sonuç üretmekte zorlanan bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu durumu genellemek hata olacaktır o yüzden bir iki vekili bu söylemlerin dışında tutmak isterim.
Bir şehir düşünün; sanayisiyle, ticaretiyle, ihracatıyla Türkiye ekonomisine omuz veriyor. Ama o şehrin vekilleri, ortak bir Kayseri aklında buluşamıyor. Her telden çalınan, her konuda farklı pozisyon alınan, hatta zaman zaman birbirini boşa düşüren açıklamalar yapmaktan geri kalmıyorlar. Sonuç? Kayseri adına güçlü bir siyasal etki değil, dağınık bir görüntü ortaya koyuyorlar. Peki bu tabloyu Ankara’daki parti genel merkezleri görmüyor mu?
Elbette görüyor. Ama asıl soru şu: Görmekle yetinip not mu alıyorlar, yoksa gereğini yapacaklar mı?
Genel merkezler açısından bakıldığında Kayseri milletvekillerinin uyum sorunu sadece yerel bir problem değil. Bu durum, parti disiplinine ve ortak siyasal dile de zarar veriyor. Aynı partiden seçilmiş vekillerin farklı ajandalarla hareket etmesi, ‘kişisel siyaset mi, kurumsal siyaset mi?’ sorusunu ister istemez gündeme getiriyor. Kayseri açısından ise tablo daha da riskli ve düşündürücü. Çünkü uyum sorunu yaşayan bir vekil grubu, şehrin geleceği adına büyük bir tehdit olmaya başlıyor. Yatırım dosyaları bekler, projeler ağır aksak ilerler, Ankara’da güçlü bir savunma hattı kurulamaz. Sonra da dönüp “Kayseri neden istediğini alamıyor?” diye hayıflanırız.
Artık şu gerçeği kabul etmek gerekiyor: Vekillik sadece kürsüye çıkıp konuşmak değildir. Vekillik, şehrinin dosyasını omuzlamak, gerektiğinde parti içinde rahatsızlık pahasına mücadele etmektir. Ama bunu yaparken de partiye zarar vermeden, ortak aklı bozmadan yol almaktır. Kayseri seçmeni sabırlıdır ama hafızası güçlüdür. 2025’in bu karnesi, sadece bugünün değil, yarının da referansı olacaktır. Gün geldiğinde kim ne yaptı, kim neyi ihmal etti; hepsi tek tek hatırlanacak veya hatırlatılacaktır. Sorulması gereken son soru şudur: Kayseri’nin vekilleri bu tabloyu değiştirecek mi, yoksa bu şehir bir dönem daha ‘çok ses, az sonuç’ siyasetinin bedelini ödemeye devam edecek mi? Bunun cevabını umarım gerçek olan vekillerin cesareti verecektir vesselam.

