İdris Yavuz

Tarih: 15.01.2025 00:00

Kanunî'den insan hakları ve adalet

Facebook Twitter Linked-in

İnsana yapılan yatırım, insana verilen değerin en canlı örneğidir. Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan’dan Süleymaniye Külliyesi çevresinde dört medrese kurulmasını; hastane, aşevi, basımevi, kervansaray, hamam ve su tesisleri ve camiye gelir kaynağı olsun diye dükkânlar yapılmasını istemiştir.

Süleymaniye Camii'nin yapımında çalışan sanatkârlar ve işçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için en ince noktasına kadar düşünmüş ve tedbir alınmasını dilemiştir. Çalışan işçilere sabah akşam rahat yıkanma, temizlenme imkânı sağlamış, onların barınması için odalar yaptırmıştır. Külliyenin tamamlanması ise tam on bir yıl sürmüştür.

Burada çalışanların isimleri, memleketleri, aldıkları ücretler günü gününe tutulmuş. İnşaata harcanan paranın tamamı da tespit edilmiştir. Çalışanlara hafta başı cumartesi, hesap kesimi perşembe, cuma ise tatil olarak bildirilmiştir.

Türkler bayramlarda, Hıristiyanlar da yortu günlerinde izinli sayılmış; çalışanların ücretleri, genellikle on beş günde bir, bazen de haftalık dağıtılmıştır. Burada kul hakkına son derece riayet edilmiş, Türk ya da gayrimüslim ayrımı yapılmadan adalet terazisinde kesinlikle sapma olmamıştır.

Kanunî’nin kesin talimatında ise; “Ne halka zulüm edilsin, haksızlık yapılsın ne de israf edilsin. Herkese tam olarak hakkı verilsin” diyen Kanunî’ye yakışır bir sistem oraya konulmuştur.

Kanuni yalnız çalışanların hakkını koruma değil, arazi, malzeme alımları, nakliyeler, işgal edilen yerlerin ücretlerinin tam olarak ödenmesi talimatını vermiştir.

Taş, kum, malzeme nakliyesinde hiç kimseye zarar vermeden arabalarını tarla sahibinin rızası alınmadan tarlasından geçirilmesini de uygun bulmamıştır. Sürekli olarak verdiği talimatlarda; “Hiç kimsenin bir akçe dahi hakkı kaybolmasın, çalışanların alnının teri kurumadan ücretleri ödensin, ihtiyaçları görülsün” demiştir.

İnşaatta çalışan hayvanların yemlerini, bakımlarını, istirahatlarını vaktinde yerine getirilmesini emretmiştir. İşte o dönemde bile insan ve hayvan haklarının korunmasına özel önem verildiğini biliyoruz.

Kanunî, Batı seferlerinden birinde, mevsim yaz iken, asker bunaltıcı sıcak altında yürüyüş kolunda iken susuzluktan dudakları çatlayan bir yeniçeri, sahibinin izni olmadan bir bağa girip bir salkım üzüm koparması ve yemesi üzerine, komutanları tarafından ikaz edilmiş; ordu hareket halinde olduğu için başkaca işlem yapılmamıştır.

Bu durumu duyan hükümdar, bu yeniçeriyi derhal ordudan atıp, geri göndermiştir. Buna göz yumanlara hitaben de; “Bakınız komutanlar! Bir ordu düşününüz ki kursağında bir lokma haram yiyen bulunsun. O ordu zaferle müyesser olamaz” demiştir.

Geceleyin evinin hırsızlar tarafından soyulmasını şikâyet eden bir kadına, Kanunî’nin; “Ne için o kadar derin uyudunuz da evinize sahip olmadınız?” demesi üzerine kadının; “Biz seni uyanık bilirdik de onun için rahat uyurduk padişahım” diye cevap vermesi Hünkâr'ı düşündürmüş ve ona hak vermiştir.

Kanunî döneminde açıkça insanları soyanlar, “Devletin malı deniz, yemeyen…” diyenler, hastanelerde bebekleri, kadınları canice öldürenler, faili meçhul cinayetleri işlemek, vergi ve ihale yolsuzluklarını yapabilmek onun döneminde kolay bir olay değildi.

Kanunî Sultan Süleyman’ın yönetiminden bir kesit: İşte insan hakları ve işte adalet. Bu da insanlar için güven, mutluluk ve huzur demektir.

Kapitülasyon sistemi Kanunî döneminde getirilmiş, bu bir hatadır. O dönem güçlü olan Kanunî bunun yanlışlığını hissetmemiş, ileriki dönemlerde bunun bedeli ağır olmuştur.

Burada benim anlatmak istediğim, adalet ve insan haklarının uygulanma biçimidir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-F0G61HQYBB