İslam tarihinde ilk yönetici Hz. Muhammed’in Medine’ye hicreti ile başlayan Müslümanların idari bir düzen kurma çalışmaları adım adım uygulamalarla hayata geçmiştir.
Burada özellikle İslam’ın 2. Halifesi Hz. Ömer’in adalet ölçülerine bağlı yönetim şeklini ana hatlarıyla, panorama şeklinde özet halinde sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu dönemde Halife Ömer, her şeyi bilen olmamış, devlet malını emanet olarak kabul etmiş, yönetiminde akrabaya yer vermemiş ve halka hizmet etmeyi ibadet saymıştır.
Halife Ömer; yönettiği insanları koruyan ve kollayan, halka hesap vermekten çekinmeyen, hangi dinden ve ırktan olurlarsa olsun onların emeklerine saygı duyan bir liderdir.
Bu yapısıyla, insanların gönlünü kazanıp, onların huzur ve mutluluğu için çaba göstermiştir.
O, emrinde çalışan görevlilere; “Kendinize verilen maaşınızdan farklı bir şey elde ederseniz, biliniz ki bu haksız kazanç ve hırsızlıktır, bunun sonucuna da katlanırsınız” demektedir.
Hz. Ömer, halife olduktan sonraki ilk konuşmasında;
“Ben Allah’ın zayıf bir kuluyum. Başınıza yönetici olmam benim ahlakımdan hiçbir şey değiştirmeyecek. Başkasına verilmesi gereken (bir hakkı) alıkoyana, akrabalık hatırımı da araya koysa ceza uygularım. Özellikle bana verilen bu emaneti ehil olmayan kişilere asla vermedim.” diyor.
Onun koyduğu bu kurallar Ebu Müslim Horasani’den Şeyh Edebali’ye kadar birçok ünlü düşünür ve bilginler tarafından örnek alınıp uygulanmıştır
Hz. Ömer:
“İnsanın ağzının laf yapmasına aldırmayın. Kim emaneti koruyor ve insanların namusuna saygı gösteriyorsa ona değer verin, işte insan O’dur. Kişinin namaz ve orucuna değil, onun aklına ve sadakatine bakın.
Ben inancını ortaya koyan müminden ve küfrünü ortaya koyan kafirden korkmam. Lakin İslam’ı istismar eden münafıktan ve onun başkası adına çalışmasından korkarım” diyor.
Hz. Ömer, hem kendisi hem de valileri devlet malı konusunda oldukça hassas davranmışlar, en küçük bir suiistimali bile katı bir şekilde cezalandırmışlardır.
Halife Ömer, devlet mallarına halkın emaneti ve yetim malı gibi bakardı. Yönetici atamalarında lüks yemekler yememesi, kapısını ihtiyaç sahiplerine kapamaması hususunda teminat alır; kendisi de bu ilkelere uyardı ve kazanılmış paranın israf ve lüks olarak harcanmasına karşı çıkardı.
Onun zamanında valiler, atandıkları göreve gitmeden önce sahip oldukları mal varlıkları kayıt altına alınırdı. Görevleri sona ermesi veya görevden alınma sonrası mal varlıkları tekrar gözden geçirilerek mal varlığındaki artışlar sorgulanır, hediye savunmalarına itibar etmezdi.
Hz. Ömer, dönemi gelirlerdeki artışın ve refahın bol olduğu bir dönemdi. Bu nedenle olsa gerek Hz. Ömer ekonomik anlamda yöneticilerin durumlarını sıkı bir biçimde kontrol ederdi.
Bu dönemde valiler ve diğer görevliler, halkla iç içe olmak adına kapılarını halka açık tutmak zorundaydılar. Hz. Ömer suç şüphesi taşıyan valileri de görevden almaktan asla çekinmezdi.
Hz. Ömer valilerine:
"Ben sizi zorba olarak değil hidayet rehberleri olarak görevlendirdim. İnsanlara haklarını verin onları döverek hakir duruma düşürmeyin, onlara kapılarınızı kapatmayın eğer kapatırsanız kuvvetliler zayıfları yer.
Kendinize mal edinip onları mahrum etmeyin, aksi halde onlara zulmetmiş olursunuz. Onların görmemezlikten gelmeyin” derdi.
Hz. Ömer, adalet ve eşitlikte halkın malına karşı son derece titizdi.
Hz. Ömer, hem İslam Tarihi’nin hem de insanlık tarihinin gelmiş geçmiş ender yöneticilerinden biridir. Devlet kurmanın, bir arada yaşamanın en önemli ihtiyacı olan adaleti uygulama onun yönetimin temeliydi.
Hz. Ömer, devletin başta adalet ve maliye teşkilat yapısının temel taşlarını yerli yerine koyarak kurumsallaşma çalışmalarını başlatmış, düzenli ordu yapısı gibi pek çok kurumun oluşumunu tamamlanmış, "Adalet mülkün temelidir" sistemini uygulayan bir lider olarak tarihe geçmiştir.