https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

İdris Yavuz


“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür”

İdris Yavuz


Bu şiir Tanzimat Dönemi şairlerimizden Muallim Naci´ye aittir: Bunun anlamı; insanın gerçekleri unutması ya da unutkanlıktır.

Biraz hafızamızı yoklayalım, tarih boyunca bu necip millet birçok hainin ihanetine maruz kalmıştır

Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü olduğu dönemlerde, azınlık kökenli paşaların yönetimde görev yaptığını görüyoruz. Bunlardan biri de Ermeni Paşası’dır. Bu paşa fırsat buldukça ata biner, gezintiye çıkardı. Bu arada sık sık Türklere eziyet etmekten de zevk alırdı. 

Bir gün bu Ermeni Paşa yol üzerinde yürüyen bir Türk’ü kamçıladıktan sonra gezintisine devam etti. Önüne ani olarak bir köpek çıktı, atı ürktü, Ermeni Paşa yere çakıldı ve öldü. Şair Muallim Naci onun için yazdığı bir hicivde;

“Bir kelp’i bir kelple mahveyledi Allah

La havle vela kuvvete illa billâh” deyiverdi.

Türk devleti, her ne zaman sıkıntıya girse, leş kargaları hemen orada bitivermiştir. Özellikle 1917 yılı ve sonrasında Ermeni canileri 563.000 Türk’ü, yaşlı, çoluk çocuk, kadın kız demeden camilere toplayıp yaktılar, meydanlarda topluca kurşunla taradılar, köyleri kentleri yağmalayıp gebe gelinlerin karınlarındaki ceninleri süngüyle çıkarıp bayrak gibi salladılar. Türklerin kafatasına şarap doldurup içtiler.

Daha sonraları da Diyarbakır, Şırnak, Van illerimizde halkı devlete karşı kışkırttılar. Düzmece senaryolarla iftira kampanyaları düzenlediler. Masumane görüntüleriyle dünya kamuoyunu Türklere karşı tavır aldırdılar.

İşte bu faaliyetleri yapan Ermeni Diasporası, ülke içinde ve dışında büyük paralar harcayarak azınlık halkı tahrik ettiler. Bu çalışmalarının ses getirmesi için tanınmış kimselere suikastlar hazırladılar. Burada cinayetlerin tetikçileri yakalandığı halde onun arkasındaki gerçek katiller meçhul kalmışlardır. 

Türkiye’de hedef seçilen; Abdi İpekçi (01.02.1979), Cavit Orhan Tütengil (07.12.1979), Muammer Aksoy (31.01.1990), Bahriye Üçoku (06.10.1990), Uğur Mumcu (24.01.1993), Ahmet Taner Kışlalı (21.10.1999), Necip Hablemitoğlu (18.12.2002), ve ismini yazmadığımız nice önemli kişileri kurban seçilmişlerdir. 

Bu aydınlarımız, zaman zaman devletin yönetim biçimini eleştirdiler. Ama ülke için zararlı faaliyetlerde bulunanlar hakkında da bilgi ve belgeye sahip oldukları anlaşıldığında hainlerce katledildiler.

Türkiye’yi karıştırmaya yönelik Müslüm Gündüz-Fadime Şahin, Ali Kalkancı gibi sahte şeyhleri gündeme getirdiler, bu milletin inançlarıyla alay ettiler. O iffetli haliyle, gözyaşı döken Fadime Şahin, şimdilerde açıldı saçıldı. Şimdi Amerika’da lüks yaşamını sürdürüyor. Diğerleri de ağababalarının verdiği nemalarla gayet rahatlar.

Ermeni Diasporası bununla da yetinmeyip, 07.08.1982’de Esenboğa Havalimanı’nı basıp 8 kişiyi katledip, 72 kişiyi yaraladı. İstanbul Kapalı Çarşı’da sivilleri kurşunladı. Losangeles Başkonsolosumuz Mehmet Aydar’ı, Yardımcısı Bahadır Demir’i, Viyana Büyükelçimiz Danış Tunalıgil’i, Paris Büyükelçimiz İsmail Erez’i, Lahey Büyükelçimizin oğlu Ahmet Benler’i, Paris Büyükelçiliğimizin Müşaviri Yılmaz Çolpan’ı, Atina Büyükelçisi Galip Özmen ile kızı Neslihan Özmen’i, Sydney Başkonsolosumuz Sarık Arıyak’ı, Lasangles Başkonsolosumuz Kemal Arıkan’ı, Boston Fahri Başkonsolosumuz Orhan Gündüz’ü, Belgrad Büyükelçimiz Galip Balkan’ı katledenlere karşı dünya neden sessiz kaldı?

Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın (24.01.2001) suçu neydi? Eşref Bitlis Paşa, çekiç güç-Irak-PKK-ABD ve Ermeni ilişkilerini anlatmak üzere çok önemli bir dosya ile Ankara’dan Diyarbakır’a hareketi sırasında helikopteri düştü. Düşüş sebebi buzlanmadan dolayı diye rapor verildi. Ama sonradan uçağın motor kısmından önemli bir parçanın alındığı ortaya çıktı. Bu iki önemli devlet adamının cinayetine neden olan kirli eller, halen gizliliğini korumaktadır.

Vatanperverliği asla tartışılmayan, Maliye eski Bakanı Adnan Kahveci ve ‘Köprü’ filmine konu olan Vali Recep Yazıcıoğlu ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun suikastla öldürüldüğü gerçeğini unutmayalım.

AB ve ABD devletlerinin maşası olan DHKP-C, PKK, Hizbullah militanlarını kullanıp Anadolu’da bağımsız Kürt devletine zemin hazırlamaktır.

Bir TV kanalında bir hanımefendiye mikrofon uzatıldı. O da; ”Hrant Dink’in katliamından utanç duyuyorum, Hrant’ı koruyamadık” dedi.

Ben inancım gereği her türlü katliama kesinlikle karşıyım. Ama hanımefendi yukarıda saydığımız bunca değerli insanlarımız için aynı duyarlılığı neden göstermemiştir? Daha önemlisi Atatürk’ü tenkit edip onun Türkçülükle ilgili sözlerini kınıyor. Bu hainliği hiçbir Türk vatandaşı içine sindiremez. Atatürk’e dil uzatanların kimliğini araştırdığınızda altından neler çıkacağını siz de tahmin edebilirsiniz.

Papa Eftim’in torunu, Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol’e göre; “Hrank Dink; önceleri Ermeni lehine, Türkiye aleyhine yazdığı yazılardan vazgeçip ’Ermeni Soykırımı’nın doğru olmadığını, Güneydoğu’da Kürtlerin oyuna getirildiğini ifade etmesinden dolayı Ermeni Diasporası tarafından katledilmiştir”. 

Buna göre hem Hrant Dink’i ortadan kaldırmışlar, hem de aylar öncesinden hazırladıkları pankartlarla “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Kürt’üz, hepimiz Ermeni’yiz, katil devlet“ diyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanmasını istiyorlar” diyor. Bu uyarı çok önemlidir Her nedense biz geçmişte yaşananları çabuk unutuyoruz. 

İşte ABD ve AB’nin gerçek yüzü. Türkiye’yi karanlığa sürükleyenler, dün olduğu gibi bu günde devam etmektedir.