https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

İdris Yavuz


Eski Türklerde ahlak, karakter ve erdemlilik

İdris YAVUZ


Ahlak Arapçadan Türkçeye giren bir sözcüktür ve tabiat huy anlamına gelmektedir.

Biz biliriz ki, ahlak bozulduğu için insanlık bozulmuştur. Yâda maya bozulduğu için insanlık sekteye uğramıştır.

Bu konuda koltuk, şöhret, şehvet, para ve kariyer konusunda insanlar tamahkâr olurlarsa, vicdanıyla, cüzdanı arasında sıkışıp kalırlar.

Erdemli İnsan karakterli olur. Eğer onun gayesi, amacı, mantığı, ahlaki yapısı, adalet ve iyi niyet taşımıyorsa, asla olgun insan olamaz.

Reşat N. Güntekin; İnsandaki iyi veya kötü huylar konusunda: “İnsanın vücudu hastalanmakla, sabretmekle ahlâkı değişiyor mu sanıyorsun?” diyor.

Değerli bilim ve gönül adamı İsmail Hami Danişmend’in 1961 yıllarında kaleme aldığı, Garb Menbalarına göre eski Türk seciye ve ahlakı eserini incelediğimizde şu gerçeği görmekteyiz;

Türkler nasıl oldu da asırlarca Avrupa, Asya ve Afrika’da, dünyanın üç kıtasına hâkim olup, hükmetmenin gücünü elde etmişlerdir.?

16. ile 19 asırlar arasında Türk devletini yönetenler adalete ve liyakate önem vermiş, din, dil, mezhep farkı gözetmeden insanlara eşit davranmıştır. Böylece düşmanına korku, dostlarına da güven telkin etmiştir.

Bundan 9 asır önce Arap şairi, Ebu-İshak‘il Gazzi; “Türk askerlerinden bir bölük hücuma kalkınca naraları âdete yıldırım ve şimşeği andırmaktadır. Eğer bu millet güler yüzle karşılanırsa melek gibidir. Yok, üzerine gidilirse İfrit kesilirler.” diyor.

Aynı dönemlerde tanınmış Çin, Bizans, İran, Süryani, Arap şair ve yazarları eserlerinde Türklerle ilgili ortak düşüncelerini anlatırken,

"Türk toplumlarında hile ve sahtekârlık olaylarını göremezsiniz” görüşüne yer vermektedir.

Fransız yazar Du Loir; (13 Haziran 1641) Seyahatname eserinde, “Bu ülkede hiçbir cinayet olayına rastlanmaz. Eğer varsa bunlar yol kesen eşkıyalar ve yabancı uyruklulardır.” diyor.

Fransız Seyyah Grolet, (1680) eserinde; “Vaktiyle Romalılar hamama gideceğini çan sesleriyle ilan ederlerdi. Hamama istediğiniz zaman gidemezsiniz. Türk hamamları sabahtan akşama kadar açıktır ve bir kısıtlama yoktur. Burada kavga, gürültü ve hırsızlık olayına rastlanmaz.” diyor.

İngiliz Seyyahı A. Dela Motraya; Baltacı Prut Seferinde; “Ben Türkiye’de 14 yıl kaldım. Hırsızlık olayına rastlamadım. Hırsızlığın cezası kazıktır. Harp yâ da sulh halinde yollar, evler ve yolcular güvenlidir. Türkler hırsızlığı alçaklık ve şerefsizlik sayarlar. İnsanlar bu şehirlerde Bulgarlardan sakınmalıdır. Anadolu’da kapılar her zaman ardına kadar açıktır” derken,

Fransız tarihçi A. Ubicini (1855) eserinde; “Bu muazzam Payitahtta namaz vakitlerinde dükkânlarını açık bırakır camiye ibadet için giderler. Bundan faydalanıp hırsızlığa hiç kimse tevessül etmezdi “ diyor.

Daily News Gazetesi’nde yayınlanan İngiliz seyyahına ait bir makalede;

"Bu gün değerli, paha biçilmez eşyalarımı taşımak üzere bir köylünün arabasını kiraladım. Buralarda yatacak yer yoktu. Akşam olmuştu. Biraz kuru ot satın alıp üzerinde yatacaktım. Nazik bir Türk köylüsü bana yaklaştı ve ” Bizde misafir kalın” dedi ve öküzleri koşumdan çıkarıp götürdü.

Her şey ortada kalmıştı. Tekrar yanıma geldi; “Merak etmeyin burada eşyanız bir hafta dışarıda kalsa bile kimse dokunmaz” dedi.

Mecburen ona güvendim evine misafir oldum. Sabaha kadar zerrece gözüm uyku tutmadı. Sabah geri geldiğimde her şeyi eksiksiz yerinde buldum.
Bu olay bütün İngiltere kiliselerinde duyurulmalıdır.

Bazıları benim için hayalperest diyebilirler ama bu gerçeğin ta kendisidir. Avrupa’da zulüm gören insanların sığınağı olan bu ülkede herkese eşit muamele yapılmaktadır.” diyor.

1872 yılında İstanbul'a gelen Fransız bilim adamı Paul Eudel yazdığı bir eserinde;

“Bana heyecan veren bir olayı anlatmak istiyorum; bu ülkede seyahate çıkanlar değerli eşyalarını, emanet olarak camilere teslim etmektedir. Dönüşlerinde mallarının eksiksiz iade edildiğini gördüm.

Bizim memleketimizde olsa hırsızlar bu kadar insaflı olmazlar. Bu olayı müthiş ve dehşet verici buldum.” diyor…

Türkiye’yi tetkik eden birçok Avrupalı yazar, çizerler, ciltler dolusu eserlerinde bu tip övgüleri dile getirmektedir.

Yazımın devamı gelecek sayıda okuyabilirsiniz…