https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


EROL GÜNGÖR - 2 İSLAM BİR DEĞERLER SİSTEMİDİR, SİYASETİN ARKASINDA FİLİZLENEN BİR DOKTRİN DEĞİLDİR.

Erol Güngör, sosyolojiyi Türkiye’ye getirmesi ve üniversitelerde sosyoloji kürsüsünün kurulmasına öncülük etti.


Erol Güngör, sosyolojik tahlillerini Türk sosyal hayatına uygulaması gibi başarıları dolayısıyla takdir ettiği Ziya Gökalp’in din konusundaki tereddütlü ve çelişkili fikirleriyle kültür-medeniyet ayırımını da ilmî bir şekilde ele almış ve eleştirmiştir.
Erol Güngör önce, Batı medeniyetinin bugünkü halinin bir tahlilini yaptıktan sonra insanlığın mevcut durumundan kurtulması için İslâm’ı bir alternatif olarak görmektedir. O, modernizmi çok problemli görmekte ve bütün problemlerin kaynağı olarak göstermektedir.

İslâmiyet’in güncel problemlerini çeşitli yazılarında ele alan Erol Güngör’ün “ İslâmın Bugünkü Meseleleri “ adlı kitabı Müslümanlığı hayata açmak, İslamın güncel meselelerini spekülasyona kapılmadan sağlıklı olarak yorumlamak, faiz meselesinde yeni bir hamle yapmak gibi önemli konuları ihtiva eder. İnsanı maddî ve mânevî bütünlüğüyle kavrayan İslâm’da bu bakımdan laiklik sadece vicdan hürriyeti mânasında düşünülebilir.

“İslâm Tasavvufunun Meseleleri “ adlı kitabında da şeriat, tasavvuf, akıl-bâtın, dünya nizamı - iç yaşayış konularını irdeler. Çeşitli felsefe ve dinlerde mistisizmi inceledikten sonra tasavvufun tarihî gelişimi, iktidarla ilişkisi, bilgi ve vecd gibi felsefî-psikolojik problemleri değerlendirir. Bütün gayretlere rağmen kimi tasavvufî hareketin zaman zaman (özellikle bazı şathiyyât metinlerinde bir müslümanı ürkütecek kadar) Ehl-i sünnet itikadının dışına taşmasını ve birçok parlak zekâyı kültür alanının dışında bırakmasını, böylece mutasavvıfların toplum meselelerine ilgi göstermemelerini de hareketin olumsuz tarafı olarak görür. Buna karşılık pozitivist düşüncenin aşkı ve imanı kalplerden uzaklaştırdığı bir çağda tasavvufun ahlâkî ve psikolojik değerini vurgular. Sonuç olarak İslâm toplumunun bugün sahip olduğu potansiyelin en çok ihtiyaç duyulan ictihad yönüne çevrilmesini ister.

Erol Güngör, İslâm insanlığın bugünkü bunalımından kurtarılması için gereken şartlara haizdir. Bir defa tarihte gösterdiği bütüncü hakikat anlayışı bakımından bunu yapabilir.Ayrıca getirdiği sosyal adalet ilkeleriyle ve uygulamalarıyla bu kurtuluşu gerçekleştirebilir, der.
O, İslâm’ın evrensel çapta kurtarıcı özelliklerinden birkaçını belirttikten sonra yapılacak işin ne olduğunu sorar. Onun cevabı kısa, net ve açıktır: Yapılacak iş, bütüncü bilgi anlayışıyla modernizmin geliştirdiği indirgemeci ve inkarcı bilim anlayışının aşılmasıdır. Bu şart ağır ve zordur; çünkü Erol Güngör Batı’nın indirgemeci bilim anlayışına karşı yeni bir bilim anlayışı getirmeyi teklif etmektedir. Buna ilaveten o sosyal adalet ilkelerine, yaşanılan şartlar içinde geçerlilik kazandırmanın gereğine işaret etmektedir. Çünkü der, İslâm’ın hakim olduğu yerlerde sınıf kavgaları, ırk mücadeleleri kölelik ve emperyalizm (sömürgecilik) görülmemiştir. Camide eşit gördüğü bir insanı sokakta hayvan sayan bir İslâm cemaati de görülmüş değildir.
Erol Güngör, modernizmin insanın acılarına, ızdıraplarına cevap veremediğini, bunlara katlanılmasını sağlayacak bir ideoloji vermekten aciz olduğunu, hayatın bitmez tükenmez acıları ve sıkıntılarının bir metafizik bunalım haline geldiğini belirtir; buna karşılık İslâm’ın insana mutluluk, iç huzur, acılara dayanma gücü sağladığını söyler. İslâm’ın en kuvvetli tarafının hayata bir denge felsefesi getirmiş olmasında yattığını vurgular.

Erol Güngör, teknolojinin değerler yaratıp yaratmayacağı problemi üzerinde de ciddiyetle durmuştur.
“Kültür Değişmeleri ve Milliyetçilik” adlı
kitabında bu konunun uzunca bir tahlili vardır. O, modern teknolojiye karşı çıkılamayacağını, onun değerleri yıpratması karşısında yeni bir ideoloji ile ona cevap verilmesi gerektiğini, bunu da İslâm’ın teknolojiyi, daha yüksek bir değerler sisteminin emrine vermekle çözüleceğini ileri sürer.
Erol Güngör, İslâm’ın bir değerler sistemi olduğunu söyler. Bu sistem, tarihî şartlara intibak göstermiştir. Bugün başka bir zaman ve mekânda uygulanması farklı olacaktır. Bu farklılık, “Sistemin ilkelerinde değil, maddî görünüşünde olacaktır.” Erol Güngör, buradan İslâm referanslı bir medeniyetin canlanması söz konusu olabileceği neticesine ulaşır. Bu fikrini de sosyal ve kültürel değişme ile temellendirir: “Bunu kabul etmezsek sosyal değişmeyi ve kültür değişmesini de inkâr etmiş oluruz.” der. Erol Güngör, İslâm, medeniyetinin tekrar kurulmasını, her çağın kendi imkânlarıyla İslâm’a getireceği yeni yorumlarla mümkün görmektedir. O, “Çağımızın imkânların da İslâm prensiplerine daha geniş bir uygulama sahası verecek durumda olması” kanaatiyle bu iddiasını desteklemektedir.
Erol Güngör, İslâm dâvâsının siyasî bir dâvâ olmadığı kanaatindedir. Güngör: İslam siyasetin arkasında filizlenen bir doktrin değildir, İslam davasının asıl yükü aydınların omuzlarındadır. Müslüman aydınlar, alimler, din adamları ve sanatkarlar bu sorumluluğun şuuruna ermelidir, der ve O, Müslümanların yeni bir medeniyet kurarak varlıklarını korumak ve yüceltmek mecburiyetinde olduklarını söylemektedir. Bunun sorumluluğunu da , aydınlara , alimlere ve sanatkarlara yükler. Acaba İslâm’ın siyasî hedefleri olmaksızın İslâm medeniyeti nasıl kurulabilir? Erol Güngör bu sorulara girmiyor. Ama onun siyasî İslâm’a kapıyı kapatması, İslâm’ın siyasî emellerle yıpratılmasını önlemek içindir.
Büyük mütefekkirimizi bir kez daha rahmetle , minnetle ve dua ile yad ediyorum.