Selçuk Şimşek


Eğitim

Eğitim


Eğitimin en sade ve anlaşılır tanımı, bireyde kalıcı ve istendik davranış değiştirme sürecidir.

Konfüçyüs “Bir yıl içinde sonuç almak istiyorsan tohum ek, on yıl içinde sonuç almak istiyorsan ağaç dik, yüz yıl içinde sonuç almak istiyorsan insan eğit.” der.

Bu yüzden eğitim uzun soluklu ve süreklilik gerektiren büyük bir organizasyondur.

 

Gelişmiş dünya ülkeleri ile rekabet edebilmek için, kişisel becerileri gelişmiş, üretme kabiliyeti olan,  geniş bilgiye, derin analiz gücüne, güçlü bir şekilde kendini ifade etme yeteneğine sahip, merak eden, hayal kuran, araştırmacı, üreten bireyler yetiştirmeliyiz.

Albert Einstein “Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.” der.

 

Mevcut modelin, çocukların potansiyelini ortaya çıkarmak için yeterli olmadığı söylenebilir.

Bunun için çocuklarımızın gelişimlerine katkı sunma, ilgi ve beceri alanları ile ilgili derinlik kazandırma noktasında hedeflerin gerisinde olduğumuz görülüyor.

Şu anki uygulamalar, çocuğu her alanda yetiştirmek istiyor.

İlgi ve becerileri konusunda gelişimlerine yeteri kadar katkı sunmuyor.

Çocuklar eğitim öğretim hayatları boyunca soru çözüyor ya da çözdürülüyor ancak sorun çözme ile ilgili bir çalışma ya da çaba içerisine hemen hemen hiç girmiyorlar.

 

Bunun sonucu olarak da sanat ve estetik duyguları yeteri kadar gelişmiyor.

Çocuklar merak etmiyor, hayal kurmuyor, araştırmıyor ve sorun çözme becerileri gelişmiyor.

Dimağlar çoraklaşıp, bedenler paslanıyor.

Hayalleri özgür, düşünceyi özgün kılamıyoruz.

Ruhların mutsuzluk girdabında yok olup gitmesini hep birlikte izliyoruz.

Çocuklarımız öğrendiklerini hayatla ilişkilendirip, davranışa dönüştüremiyor.

Bilgi davranışa dönüşmediği için öğrenme de kalıcı olmuyor.

Öğrendikleri bilgileri nerede ve ne şekilde kullanacaklarına dair irade koyamayan, sorumluluk alamayan, inisiyatif kullanamayan bireyler yetişiyor.

 

Bu meziyetlerden uzak, değer üretemeyen nesillerle sağlıklı bir gelecek inşa etmemiz ise oldukça zor gözüküyor.

Öğrencilerimizin hepsini bir birine benzetmeye çalışıyoruz.

Başta eğitim kurumlarımız olmak üzere, ailelerin de büyük destekleri ile topluma kişisel gelişim ve toplumsal kalkınma için gerekli olan üretme duygusu oluşmamış mezunlar veriyoruz.

Hülasa; üretmeyen ama tüketen, hazıra alışmış, memnun olmayan depresif ve kaygılı nesiler yetişiyor.