https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


Denizlere vurulan Türk kimliği ve Doğu Akdeniz- 5

Doğu Akdeniz krizindeki dikkat çekici en önemli hususlarından birisi ise, Batı’nın bir diğer “Batılı” üyeyi hedef almaya başlaması.


Son olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ve Joe Biden’ın açıklamalarını referans alan  birtakım analizleri alt alta koyduğunuzda Türkiye’deki iradenin “başarısız devlet” söylemleri bağlamında hedef alındığı çok net bir şekilde görülüyor. Burada aktörlerin Türkiye’ye yönelik muğlak tutumlarının daha belirgin bir hal almaya başlaması, en azından Ankara boyutuyla önemli bir yere sahip, özellikle de bu analizlerin “Yeni Soğuk Savaş’ın” arefesinde yapılıyor olması. Dolayısıyla Doğu Akdeniz krizi bir anlamda Batı’nın geleceğini etkileyen bir “Batı krizi” olarak da nitelendirilebilir.
Akdeniz, ABD’nin Çin’e karşı yürüttüğü çevreleme ve etkisizleştirme politikasında denizlerde yürüttüğü hakimiyet mücadelesinin batı kanadını oluşturuyor. Doğu kanadını oluşturan “Güney Çin Denizi-Malakka Boğazı” ve merkezde yer alan “Malakka Boğazı-Süveyş Kanalı’nda” yürütülen güç mücadelesinin geleceği büyük ölçüde Akdeniz’den geçiyor. Akdeniz, sahip olduğu havzanın genişliği, derinliği ve etki boyutuyla söz konusu tüm projelerin (özellikle de Kuşak ve Yol Girişimi’nin) hayata geçirilmesinde üç kıtanın deniz-kara bağlantılarını sağlayan eşsiz bir konuma sahip. Kuşak ve Yol’un belkemiği konumunda olan “Orta Koridor’un” geleceği de bu havzaya bağlı.
Dolayısıyla Doğu Akdeniz krizi, bir “kaynak paylaşım mücadelesi/savaşı” olarak ön plana çıksa da aslında “Kuşak ve Yol Girişimi” ve Rusya’nın Suriye üzerinden Libya’yı da içine alacak şekilde “Güneye Doğru” politikasında Akdeniz’e inmesiyle daha bir önem kazanan “su yollarının kontrolü/hakimiyeti” mücadelesinde ABD ve AB’nin bir ön alma mücadelesi, hatta operasyonu olarak da karşımıza çıkıyor. Bu operasyonda Türkiye ve Yunanistan’ın birer “müttefik” ülke olması, sorunu adeta “Batı’nın kendi iç krizi” gibi göstermesine ve diğer aktörlerin sürecin dışında tutulmasına gerekçe olarak gösteriliyor. Burada AB’den ziyade NATO’nun bu söylem üzerinden hareket etmesi bu yönüyle de dikkat çekici.