Cumhuriyet…
Sadece bir yönetim biçimi değil, bir varoluşun adıdır.
Yıkılmış, tükenmiş, umudunu kaybetmiş bir milletin; küllerinden yeniden doğuşudur.
Bir milletin, ‘ben varım’ deyişidir.
Düşünün; savaşlarla, yoksullukla, cehaletle boğuşan bir halk…
Yüzyıllar boyunca iradesi elinden alınmış, neyi nasıl yapacağı başkaları tarafından belirlenmiş…
Ne kadar iyi olursa olsun bir teokrasi, Cumhuriyet’ten iyi olamaz, sonuçta bir padişahlık gerçeği…
Ülkenin tek sahibi…
Ülkede yaşayanlar, padişahın kulu…
Tebaası…
İnsanın insana kulluğunu yıkmak için, bu halkın içinden biri çıktı: Mustafa Kemal Atatürk.
Yalnızca bir komutan değil, bir aydınlanma önderi olarak halkına ışık tuttu.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dedi.
Türklerin tarihi değişti.
Cumhuriyet’e evet!
Mustafa Kemal Atatürk, Türk Halkının insanca yaşayabileceği bir cumhuriyet kurdu, halkın kendi kendini yönetmesini istedi.
Devrimler yaptı.
Cumhuriyeti anlamlı kıldı.
Cumhuriyet; sadece bir rejim değişikliği değildir.
Cumhuriyet, aklın, bilimin, eşitliğin ve özgürlüğün zaferidir.
Kadınların sesinin duyulduğu, çocukların geleceğe umutla baktığı, yoksul köylerde bile okulların açıldığı bir yeni düzenin adıdır.
Bir halkın kendi kaderini eline alışının kutlu ilanıdır.
Ne yazık ki bugün, bazıları Cumhuriyet’in değerlerini sıradan bir ‘resmî tören’ havasında anıyor.
Cumhuriyetin ne değerini biliyor ne de Cumhuriyeti kurmak için şehit düşmüş, gazi olmuş atalarını minnetle anıyor.
Cumhuriyeti değersizleştiriyor.
Ne yazık bu ülkede padişahlığın geri gelmesini isteyenler bile var.
Osmanlıya övgüler düzüyorlar.
Teokrasiyi övüyorlar.
Olacak iş değil…
Kıymet bilmezlik…
Cahillik…
Gelişmiş, uygar ülkeler cumhuriyetle yönetilmekte…
Birçok ülkede Cumhuriyet için can verilmekte…
Cumhuriyet’in özlemi çekilmekte…
Cumhuriyet, sadece 29 Ekim sabahları hatırlanacak bir tarih değildir.
Cumhuriyet, her gün yeniden yaşanması gereken bir bilinçtir.
Her özgür düşüncede, her eğitimli çocukta, her eşit yurttaşlık talebinde o ruhu görmek mümkündür.
Atatürk, Cumhuriyet’i ‘fikren, ilmen, fennen, bedenen güçlü nesillere’ emanet etti.
Demek ki Cumhuriyet, sadece korunacak bir miras değil, ilerletilecek bir idealdir.
Onu yaşatmanın yolu; sorgulayan, düşünen, üreten bireyler olmaktan geçer.
Bugün geriye baktığımızda şunu net biçimde görebiliriz:
Cumhuriyet, bize yalnızca özgürlük değil, onur kazandırdı.
Ve bu onur, hiçbir zaman kaybedilmemesi gereken en büyük değerimizdir.
Geriye dönmeye hiç niyetimiz yok, olmamalıdır da…
Cumhuriyet sonsuza kadar…
Cumhuriyetten vazgeçenlerin durumu ortada...
Afganistan, Suriye, Irak, İran, Lübnan, Mısır ve diğerleri…
Ne diyeyim, Afrika ülkeleri…
Demokrasi, adalet, hukuk, gelecek yok.
Her birisi emperyalist ülkelerin sömürgesi…
En kötüsü de kadının toplumda var olmasını bırakın, kadının adı yok…
Kadın yok…
Medeniyet kadınla başlar, kadının olmadığı bir yerde medeniyet olmaz.
Daha doğrusu yaşam olmaz.
Karanlık bir çağ…
Hem de kapkaranlık…
İnsanca bir yaşam Cumhuriyet!
Yaşasın Cumhuriyet!

