https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Hüseyin Döngel


BATI MEDENİYETİNİN GÜÇ KAYNAKLARI

Bir medeniyetin gücünün o medeniyetin ürettiği enerji türü ile doğrudan ilişkili olduğunu düşünecek olursak , içinde bulunduğumuz modern Batı medeniyetinin , binlerce yıl ötesinin , toprağın yüzlerce metre derinliğine sıkıştırarak fosilleştirdiği canlılara çok şey borçlu olduğunu söyleyebiliriz.


Eski medeniyetlerde bu güç, büyük ölçüde insan emeğine yani kol gücüne ve yine insan tarafından ehlileştirilmiş at, fil , deve gibi hayvanların süratine ve gücüne dayanmakta idi. Bütün bunların yanı sıra kazanılan topraklara, fethedilen ülkelere ve demirin yani madenin işlenmesine bağlı idi. Üretim biçimini belirleyen üretim araçları , kol gücü ile çalıştığı için bu güce sahip olmak , muktedir olmak , gücü elinde bulundurmak demekti. Ve bu güce daha fazla sahip olma isteği , daha fazla insana yani daha fazla köleye  ihtiyacı da beraberinde getiriyordu. Ünlü filozof Aristoteles dahi bu manada köleliği meşru görüyor ve mekik tezgahı, kendi kendine mekik atamayacağı için köleliğin ilanihaye devam edeceğini düşünüyordu.

Modern medeniyetlerde artık güç odağı değişmişti. Buharın gücü makina gücünü doğurdu. Kol gücü modern çağlarda yerini makinanın gücüne bırakınca , mekik kendi kendine ilmek atar oldu. Makine de kendi kendine çalışmıyordu. Atın arpası gibi makinenin de yakıta ihtiyacı vardı. Bu yakıt , motoru çalıştıracak motorun arpası, fosilleşmiş kalıntılardan elde edilen petroldü. Tankların yürümesi, uçakların uçması, trenlerin , karayollarındaki araçların hareket etmesi için; gemilerde kürek çeken forsaların yerine, makine dairesinin çalışması ve geminin yüzmesi için ; uğrunda nice nice entrikanın döndüğü , nice Holywood senaryoları gibi senaryolar yazılıp iktidarlar yıkılıp iktidarlar kurulduğu , nice savaşlar yapılıp kanların döküldüğü , nice Saddamların, Kaddafilerin , adına ve uğruna diktatörlüklerinin onaylandığı petrol , maddeci - kapitalist modern Batı medeniyetinin ana üretim kaynağı haline geldi. Batı medeniyetinin enerji üretim kaynağı olan petrolün ana vatanı hala Ortadoğu ve Kuzey Afrikadır. Kullanım sahası dünden bugüne giderek genişleyen aynı zamanda da giderek azalan petrol ve petrol kaynakları yerini  başka enerji hammaddelerine ve kaynaklarına bırakacağa benziyor. Gelecek  dünyanın veya yeni mediyetlerin üretim kaynakları olmaya aday ; bor , titanyum , uranyum ve doğal gaz kaynak ve yatakları aşağı yukarı petrol coğrafyasında ve onun yakın çevresinde bulunmaktadır. Hungtinton, “ medeniyetler çatışması “ tezini yazdı. Kanaatimce çatışan medeniyetler değil , o medeniyetlerin oluşmasına büyük katkıları olan devletler ve devletlerin çıkar çatışmalarıdır. Yine kanaatimce Huntingtonun medeniyetler çatışması tezi büyük bir yalandır. Çünkü Hungtintonun tezi Batı medeniyetinin üstünlüğünü , Batı karşısına konuşlandırdığı  Şarka, Türk - İslam dünyasına bir dayatmadır.   Gerçek de çatışan medeniyetler gerçeği değil, Doğunun Batı karşısındaki psikolojik çöküntü ruh halini derinleştirmek fikridir. Nihayi niyet emperyalizme hizmet etmektir.

Gelişmelere bakılırsa petrolün yanısıra yeni enerji türlerinin bulunduğu ; Orta Asya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz devletler arası güç mücadelelerinin  , savaş ve ittifaklar sahalarının eski ve yeni adresleri olacaktır. . Çağımızda,  güç kaynağı / kaynakları kimdeyse güç de onda olacaktır. Enerji kaynaklarının bulunduğu ve enerji hatlarının - doğal gaz ve petrol boru hattı- geçtiği ve geçeceği coğrafyaların hep karışık olması , istikrarsızlaştırılması ve bu durumdan bazı emperyalist Batılı devletlerin ve ABD’nin faydalanması bir tesadüf olmasa gerek. 17. yüz yıldan  itibaren gücü  ve tesiri zayıflayan , aynı zaman da gelişen Batı medeniyetinin gerisine düşen İslam /Türk -İslam veya Şark medeniyetinin çocukları , Batı medeniyeti karşısında toparlanamadı. Toparlanamadığı gibi uzun süre Batılı devletlerin sömürgesi haline geldi, bağımsızlıklarını kazansalar bile zengin ekonomik kaynaklarını onların sömürü sisteminden kurtaramadılar, ekonomik bağımsızlıklarını kazanamadılar. Kuzey Afrika ve Ortadoğu toplumları   hala vatanlarında zengin toprakların fakir çocukları olarak yaşamaya devam etmektedir. Üç asırdır, Batı karşısında yeniden bir güç olma yönünde çaba gösterilmemesi,  kafa yorulmaması , netice itibariyle başta akıl ve aklın üretim verimleri olan ilim , kültür , sanat, bilim , teknoloji alanlarında insanlığa bir şey sunamaması , yine İslam dünyasının Allah’ın bir zenginlik olarak bahşettiği , bugünün Modern Batı medeniyetinin üretim kaynaklarını teşkil eden  , yer altı ve yer üstü enerji kaynaklarını değerlendirememesi  içimizi sızlatan bir durumdur. Patronu olması gereken bir işin amelesi olmak , bu coğrafyaların barındırdığı enerji kaynaklarının sahiplerinin kaderi değildir ve olmamalıdır. İşe aklı ve akli düşünceyi kullanmakla başlanırsa bu makus talih ancak o zaman değiştirilebilir.