https://www.istikbal.com.tr/marka/tinyhouse

Nasuh Durmaz


Atatürk’ün yönetim, hoşgörü ve liyakat anlayışı

Atatürk’ün yönetim, hoşgörü ve liyakat anlayışı


Yer, Dolmabahçe Sarayı. “Sofra kurulmuştu. Maarif (Milli Eğitim Bakanı) Vekili Esat Bey de oradaydı.
Mevzu maarif (eğitim ) meselelerimizdi.
Atatürk, herkese fikrini sormaya hazırlanıyordu. Reşit Galip (Andımızın Yazarı ) söz aldı.
Maarifin gidişini gayet terbiyeli fakat şiddetli bir dille tenkit ederek Esat Bey’i itham etti.
Rahmetli Esat Bey fevkalade centilmen bir adamdı.
Bu tenkitlerden çok üzülmüştü.
Bunu gören Atatürk:
-"Yok Reşit Galip Bey dedi, ben kendi soframda hocamın (Çünkü Esat Bey Ata’nın hocasıydı.) bu kadar üzülmesini istemem" dedi.
O vakit Reşit Galip:
-"Beni mâzur görünüz. Vakıa burası saraydır. Fakat Sultan sarayı değil, millet sarayıdır. Sofranızdaki zât da sizin hocanızdır.
Sultanın hocası değildir. Sizi sultan yerine koymadığım için serbestçe konuştum, dedi.
Atatürk fena halde üzüldü.
-"Sus," dedi.
Reşit Galip, “Millet ve memleket meseleleri konuşulurken susamam” cevabını verdi.
Atatürk bütün bütün kızdı. "Kalk sofradan", diye bağırdı. Reşit Galip, yerinden kalkmadı.
O vakit Ata:
-"Sen kalkmazsan ben kalkarım", dedi.
Havlusunu topladı ve sofradan kalktı.
Bütün sofrada oturanlar ayağa kalktılar.
Herkes sofrayı terketmeye  hazırlanıyordu.
Atatürk geri döndü:
-"Size ne oluyor,?
Oturun oturduğunuz yerde," emrini verdi.
Ve salonu terk edip gitti. Ortalığı derin bir korku ve ağır bir hava kapladı.
Herkes susmuş ve ne yapacağını düşünmeye başlamıştı.
Biraz sonra Ata’nın yaveri içeri girdi:
-"Gazi Hazretleri emrediyorlar. Kendileri olmadığı halde sofraya devam edilecektir ve kimse yerini terk etmeyecektir", dedi.
Reşit Galip ertesi sabah Ankara’ya döndü.
Onun ebedî nikbetini(başına gelecek felaket) bekleyenler birkaç ay sonra Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) olduğunu öğrendiler.
Gerçekten istisnaî bir durum. Eğitim konusunda Atatürk’le tartışacaksınız, birkaç ay sonra da Millî Eğitim Bakanı olacaksınız.
Pek inandırıcı bulmadınız değil mi?
Bu noktada Ziya Paşa’nın şu beytini hatırlamak istiyorum.
“Tagayyür eylemiştir âlemin ol rütbe ahlâkı.
Bize nakli tevârîhin gelir gûyâ yalan şimdi.”
Evet, o kadar çok değişmişiz ki geçmişte cereyan eden birtakım hakikatlere inanamıyoruz.
Onlar bize artık yalan geliyor.
(Millet Dergisi’nin 21 Ağustos 1947 tarihli (Sayı: 81,s.4) nüshasından
3.01.2009
Ahmet Sevgi . Yeniçağ gazetesi.)
"Bu olağanüstü sahnenin devamı daha da ibret vericidir: Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı'nda pencere kenarındaki bir koltukta geçirir.
Atatürk uyandığında Genel Sekreteri'ne Reşit Galip'i sorar. "Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara'ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik" derler.
Atatürk "Ankara'ya gidecek adama 25 lira mı verilir. Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz. Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var" diye ekler. Ve çok geçmeden,1932 yılında 39 yaşındaki Reşit Galip Milli Eğitim Bakanlığı’na atanır"
(18 Ekim Cuma 2013
Oda TV)
Takdir ve yorum sizin.