Bilal Erdoğan: "İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik"

8.02.2025 17:00:45

Bilal Erdoğan: "İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik"

İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve TÜGVA Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan, "Türkiye, İsrail ile tüm ticaretini kesti. İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik" dedi.
Erdoğan, İlim Yayma Cemiyeti Kocaeli Şubesi Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Programda konuşan Erdoğan, "Eğer bu soykırım ile dünya hesaplaşacaksa, bir daha böyle bir şeyin olmaması sağlanacaksa o zaman Gazze’deki evlerin, hastanelerin, okulların, camilerin İsrail tarafından yapılması lazım. Normalde savaşın kusurlusuna savaş tazminatı ödettirilir. 55 milyon Müslüman ülkesi, ‘İsrail ile ilişkileri kesiyoruz’ dese İsrail bu işe devam edemezdi. Ama maalesef yapılan toplantılara rağmen İslam dünyasını konuda ortak adım atmaya ikna edemedi. Edemedikten sonra mayıs ayı itibari ile Türkiye, İsrail ile tüm ticaretini kesti. İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik. Daha fazlasını yapabilmemiz için daha fazlasını yapmaya muvafık bir millet olmamız da lazım. Bunun karşılığında ceremesi olursa çekmeye hazır bir milleti olması lazım" dedi.
Erdoğan, "Deprem bölgesinde neler yapabiliriz diye seferber olduk. 50. Yılla ilgili düşündüğümüz işlerin yerine deprem bölgesinde 50 kütüphane yapalım dedik. Hatay’daki depremde hamdolsun okullar hemen tamamı ayakta kaldı. İlim Yayma Vakfı olarak 36 tanesini deprem bölgesinde, 14 tanesini İstanbul’da, 51.’yi de Afrin de olmak üzere 51 tane kütüphane yaptık. Bazılarını bu yaz bitecek ama yaklaşık 40 tanesini tamamlayıp açtık. İlim Yayma Cemiyeti’nin 75 yılında, Kocaeli şubemizin de 50. yılında yapılacak çalışmalar inşallah bu hizmet kervanının daha çok insan tarafından hakkıyla bilinmesine vesile olur. Neden ilim yaymanın daha çok insan tarafından bilinmesi önemli? İhlas ve samimiyetle çıkılmış bir yol. 1951 yılında imam hatip kurulurken buralara öğrencinin gelmesi lazımdı. Celalettin Hoca, daha İstanbul İmam Hatibi açarken, matematik Türkçe, coğrafya öğretmeni buluyorlar ama din derslerini verecek hoca yok. Çünkü devletin sisteminde öyle bir memuriyet kalemi, öğretmen kadrosu yok. Ankara’da Celal Hocanın geçirdiği o günlerde önemli tartışma konularından bir tanesi Arapça ve Kuran’ı kerim derslerini Arap harfleri ile veremezsin, Latin harfleri ile vereceksin diyorlar. Yani okuma yazmayı Latin harfleri ile öğret, konuşabilir, anlar ama Arap harfleri ile gördüğü zaman okuyamasın. Yani aman zinhar bu memlekete bu harfler girmesin denilmiş. Yunan’ın, Çin’in, Japon’un alfabesine karşı böyle bir direnç yok ama Arap’ın harfi girerse ülke yıkılırız mahvoluruz düşüncesi vardı. Böylesine bağnaz, yobaz dünyanın hiçbir devrinde anlam verilemeyecek düzeyde katılıklar vardı. 1974 yılına kadar radyolarda Türk müziği yasak. Nedir bu Türk müziği? Zaman zaman sanat müziği dediğimiz, tasavvuf müziğinin de makamını, usullerini belirleyen, saray müziği de denilen müzik yasak. Atatürk de çok severmiş, niye yasak? Atatürk bir akşam, aslında maksadı o değilmiş ama kraldan çok kralcı bürokratlar öyle anlamış da öyle kalmış. Yersen hikaye böyle. Neler neler yaşamışız" diye konuştu.

"Başörtüsü düşmanlığını içlerinde taşımalarına rağmen yeri geldiğinde seçimde başörtüsü dağıtabiliyorlar"
Son 22 yılda birçok alanda normalleşme yaşandığını belirten Bilal Erdoğan, "Ayasofya’nın cami hüviyetini kavuşup yeniden açılması dahi bir normalleşme. Olması gereken oldu. Olmaması gerekenin kanıksanmış olmasıydı bizim utancımız. Ayasofya’ya kimse müze olarak gitmezdi. Anca turiste hizmet eder. Aklı başında bir Müslüman o mabedi bir müze olarak gezebiliyor muydu. O bize utanç olarak geliyordu. Onun normalleşmesi o normalleşmenin parçası. 22 yılda değişik zaman dilimlerinden geçtik. Bir anda olmuyor birçok şey. Bugün birisi başörtüsü düşmanlığını içlerinde taşımalarına rağmen başörtüsü ile ilgili bir şey konuşamıyor, hatta bunların siyasetçileri yeri geldiğinde seçimde başörtüsü dağıtabiliyorlar. Başörtüsü ile ilgili bir şey diyemiyorlarsa bu normalleşme olmasından kaynaklanıyor. Yani birilerinin eline imkan geçse yine yasaklar, yine kapatır ben bunu adım kadar eminim. Bunu bilen bilir. 15-20 yaşındaki çocuk bunu anlayamaz, ihtimal veremez. Ama tahmin ediyorum 28 Şubat’ı gören herkes, birilerinin eline fırsat geçmesi halinde Ayasofya’yı yeniden müze yapabileceğine, Kur’an kurslarının kapatabileceğine, imam hatipleri yeniden geriletebileceğine, başörtüsü ile ilgili yeniden yasaklar ihlas edebileceğine adı gibi emindir, bunu bilir. Bizim zilletimiz, bunların normalleşmesine yani Ayasofya’nın müze olması, ‘Başörtülüde de hakim olmaz’ dedirtilebilmesi kıyametimizdi. O kıyametlerden normalleşmeye gidiyoruz. Nedir bu normalleşme, bu kadar kadim kültürü olan bir milletin; kendi kimliğini, kültürünü yaşayabilmesi, tarihi, kültürü ile barışık olabilmesidir" şeklinde konuştu.

"Dünyanın en büyük savaşları olmasına rağmen adamların umurunda değil"
Bugün dahi Cumhuriyet bayramı merasiminde geçmişi karalama söylemleri hakim olduğunu belirten Erdoğan "Her toplumun geçmişinde hatırlamak istemediği geçmişi vardır ama bizde herhalde en azıdır. Batının gavuru, geçmişindeki bunca zulüm, soykırım, vahşet, dünyanın en büyük savaşları olmasına rağmen adamların umurunda değil. Geçmişle hesaplaşma, geçmişteki utançlarla yüzleşme olmadığı gibi yeni köleleştirme metotlarını bulmuşlar. Ruanda da 1 milyon insan öldürülürken, Bosna Hersek’de 250 bin insan katledilirken, Gazze’de 50 bin küsur insana soykırım uygulanırken de hiç oralı olmayabiliyorlar. Gözlerinin önünde müsaade ederek, destekleyerek. Şimdi Gazze’de soykırım. İşte Netanyahu’yu indirdik mi hesaplaştık diyecekler. Avrupa’daki yöneticilerin kafasındaki tasarım budur. Amerika’daki şu anki yöneticilerin değil de ortalama Amerika yöneticilerinin kafasında muhtemelen Netanyahu seçimi kaybeder, suçu önün üstüne yıkarız, bu soykırımdan İsrail’i temizleriz diye düşünüyorlar. Ne mümkün" ifadelerini kullandı.

"Gazze’deki insanlarının evlerinin, hastanelerinin, okullarının, camilerinin İsrail tarafından yapılması lazım"
İsrail konusuna değinen Bilal Erdoğan, "İsrail’de Hamas bunlara terör saldırısı yaptı dediğin siviller birilerinin evine çökmüş. Nasıl buna sivil diyorsun. Eğer bu soykırım ile dünya hesaplaşacaksa, bir daha böyle bir şeyin olmaması sağlanacaksa o zaman Gazze’deki insanlarının evlerinin, hastanelerinin, okullarının, camilerinin İsrail tarafından yapılması lazım. Normalde savaşın kusurlusuna savaş tazminatı ödettirilir. 55 milyon Müslüman ülke hepsi ‘İsrail ile ilişkileri kesiyoruz’ dese İsrail bu işe devam edemezdi. Ama maalesef yapılan toplantılara rağmen İslam dünyasını konuda ortak adım atmaya ikna edemedi. Edemedikten sonra mayıs ayı itibari ile Türkiye, İsrail ile tüm ticaretini kesti. İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik. Daha fazlasını yapabilmemiz için daha fazlasını yapmaya muvafık bir millet olmamız da lazım. Bunun karşılığında ceremesi olursa çekmeye hazır bir milleti olması lazım" dedi.