280 türden fazla kuşa ev sahipliği yapan Diyarbakır’da uzun yıllar sonra flamingo görüldü
Diyarbakır, 280’den fazla kuş türüne ev sahipliği yaparken uzun yıllar sonra ilk defa flamingo görüntülendi. Prof. Dr. Ahmet Kılıç, flamingoların yalnızca tuzlu sularda bulunan eklem bacaklılarla beslendiğini belirterek, "Diyarbakır’da bunun olması oldukça ilginç. Çünkü yıllardan beri biz bu bölgede yaptığımız çalışmalarda flamingoları göremiyorduk" dedi.
Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 280 türden fazla kuş türüne ev sahipliği yapmasıyla biliniyor. Çınar ilçesinin kırsal Bozçalı Mahallesi’nde bulunan gölet ise bu türlerin barınma alanları arasında yer alıyor. Gölet, çok sayıda türün yanı sıra bu yıl göç yolunda olan flamingolara da ev sahipliği yaptı.
Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Diyarbakır’ın Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde büyük bir kuş potansiyeline sahip olduğunu, yıllardan beri yaptıkları çalışmalar neticesinde 280 türden fazla kuşa rastlandığını söyledi.
Bunların içinde çok nadide türler olduğunu ifade eden Kılıç, "Bölgemizde nadir olarak görülen bir tür video kaydıyla tespit etmişler. Bu, hepimizin yakından tanıdığı flamingo, ülkemizde yaşayıp ürüyen bir tür. Diyarbakır’da nadir olarak görülen bir tür. Yıllardan beri göremiyorduk. Bu yıl görülebilmiştir. Flamingolar yalnızca tuzlu sularda bulunan eklem bacaklılarla beslenir ve Diyarbakır’da bunun olması oldukça ilginç. Çünkü yıllardan beri biz bu bölgede yaptığımız çalışmalarda flamingoları göremiyorduk" dedi.
Kılıç, buranın kuşların sığınabileceği önemli bir yer olduğuna dikkat çekerek, "Çevredeki dereler, göletler kurudu. Bu yüzden pek çok tür sulak alanlara yöneliyor. Dicle Nehri’nde büyük bir insan baskısı var. Aynı zamanda su da kirliliği var. Su kuşları bulabildikleri tüm su alanlarını kullanabilmekteler. Bu görüntüler bize önemli bir mesaj niteliğindedir" diye konuştu.
"Bizim bu kuşları ve bunların yaşam alanlarını koruma mecburiyetimiz var" diyen Kılıç, sözlerini şöyle tamamladı:
"Aksi taktirde bu büyük biyoçeşitliliği kaybetme durumuyla karşı karşıya kalacağız. Bu yüzden vatandaşlarımızın duyarlı olması, buralara mümkün oldukça üreme dönemini geçiriyoruz buralarda insan baskısının az olması lazım ve bunu korumak. Uzun yıllar boyunca bu bölgede yaşamış türleri korumak hepimize düşen bir görev. Bu konuda el birliğiyle biyoçeşitliliğimizi koruma imkanı olacak. Yoksa bu geri dönülmez sonuçlara neden olur. Su, zaten kirleniyor. Aynı zamanda su kıtlığı var. Bu canlıları da kaybedersek çocuklarımızın bunları görme şansı kalmayacak."